Okulların ara tatili nedeniyle 2 günlük bir boşluk yaratıp ailecek Foça taraflarında bir yere vakit geçirmeye gittik…
Hem başarılarıyla ailesini gururlandıran kızıma bir nev-i ödül olması için, hem de yoğun çalışma tempomuzda eşime ve bana da bir nefes olması için yarattığımız bir imkan oldu…
Yalnız bu birkaç günlük sürenin sadece tatil ve zihinleri biraz da olsa boşaltma fırsatı olmasının çok daha ötesinde bir boyuta geleceği doğrusu hiç de aklıma gelmezdi…
Eşim uzman sosyolog ve hayata ve insanlara bakışı da bu çerçevede şekillenmiş birisi. Dolayısıyla az sonra anlatacağım yaşadığımız tecrübeyle ilgili olarak onun görüşü bana kıyasla çok daha ‘’sakin’’ bir çerçevedeydi…
Şimdi, konunun içeriğine girmeden önce sizlere konunun yaratıcısı olan kişiden biraz bahsetmek isterim. Emine Bacı…
Diyeceksiniz ki Emine Bacı da kim?! Haşaaa, sakın öyle demeyin yoksa kendisi çok fena bozulur! Çünkü kendisinin kendisini tanımlaması şöyle; ‘’ben Türkiye çapında ünlü birisiyim ama ünümü paraya dönüştürememiş birisiyim’’…
Aslına bakarsanız sonrasında merak edip de yaptığım araştırmamda onun kendini tanımladığı kadar olmasa da gerçekten de bir kesim tarafından tanınan bir şahsiyet olduğunu ben de görmüş oldum. İnternette Emine Bacı Foça yazarsanız sizin de karşınıza çıkacaktır…
Benim gözlemim ise Emine Bacı’nın aşırı özgüveni ve bu özgüvenin getirdiği fütursuzca konuşabilme özgürlüğünün en göze batan özellikleri olduğuydu…
Bahsedeceğim konu da buradan hareketle gelişen ve bana da gayet öğretici ya da zaten farkında olduğum bazı şeyleri hatırlatıcı, pekiştirici olan bir durum. Konuya gelince;
Tatilimizi geçirmeye gittiğimiz yerin bir organizasyonu da doğa yürüyüşüydü. Eşim, kızım ve ben de katılalım dedik. Pers Anıt Mezarı ziyareti ve bilgilendirmesi sonrasında kısa bir parkur yürüyüşü ve yürüyüşün nihayetlendiği yer olan Emine Bacı’nın mekanından tekrar kaldığımız yere servisle geri dönüş. Aktivitenin özeti bu, ancak kalbi Emine Bacı oldu resmen!
Aşırı özgüvenli Emine Bacımız şen şakrak şarkılarla, içerisinde Banu Alkan’ından tutun başka sanatçıların da yer aldığı anılarıyla bizleri karşıladı. Başında yemenisi, altında şalvarı, ay yüzü ve şivesi ile tam bir Ege köy insanı profiliydi…
Son derece sempatik ve konuşkan olan Emine Bacımız sohbet uzayınca konuyu siyasete getirdi (özellikle de son zamanlarda pek çok ortamda olduğu gibi). Kendince bilge kişi olduğuna duyduğu inançla orada bulunan herkesi sorgu sual yağmuruna da tutarak başladı iddialı konuşmalar yapmaya. Görseniz, sanki o ortamda memleketi kurtaracak! O denli kendinden emin…
Memleket meselelerini kahvehane sohbeti gibi ortamlarda çözebileceğimize inanmadığımdan ben prensip olarak böylesi yerlerde o sohbetlere girmemeyi tercih ederim. Herkesi dinlerim, herkesi gözlemlerim ve memleketin geleceğine dair bazen umutlarım artar, bazen ise daha da efkarlanırım.
İşte böyle bir halt-i ruhiye içerisinde iken Emine Bacı bana döndü ve dedi ki; ‘’hayırdır sen hiç konuşmuyorsun, belli ki sen filanca partiyi tutuyorsun’’… Ne yalan söyleyeyim o anda aniden bütün tadım kaçtı ve çok gerildim. Çünkü buna neden olan birkaç faktör vardı…
Birincisi, kendisini çok bilge bir hatun olarak gören Emine Bacımız ‘’parti tutmak’’ gibi garipten de öte bir tabir kullanmıştı. Nedir ki bu?! Takım taraftarlığı mı?! İçimden pes diyerek, memleket meselesini takım tarafgirliğine indirgeyen sözü karşısında üzüldüm, gerildim…
İkincisi, hayatında ilk defa gördüğü ve hakkında hiçbir şey bilmediği bir insana bir tarafın adamıymış muamelesi yapmasından duyduğum rahatsızlıktı ki zaten tahmininde de yanılmıştı…
Üçüncüsü ise, memleket meselelerinin fiiliyatta memleket yararına bir şeyler yapılarak çözülebileceğini göremeyip boş lakırdılarla çözüleceği zannında oluşuna duyduğum üzüntüydü…
Ama ne o kurduğu cümledeki itham edici tutum ne de genel anlamdaki yanlış tespitlerinin sorumlusu tabii ki de Emine Bacı değildi. Bunun sorumlusu, Emine Bacı’yı Emine Bacı gibi bırakmayıp onu medyatik hale getirenler asıl! Bu sayede onun üzerinden de kendine maddi menfaat sağlayabilmek için Emine Bacı’nın kendi tabiriyle ‘’ünlü’’ yapmaya çalışanlarda asıl kabahat!
Bırakınız memleketimizin efendisi köylülerimiz üretmeye devam etsin. İlla ki bir dokunuş yapılacaksa da eğitimlerine ve üretimlerine katkıda bulunacak dokunuşlar yapılsın. Hem iyi eğitimli hem de üretken köylülerimiz olsun. Kendisini olmadığı mertebede gören, boş konuşup dolu tutmaya çabalayan, bir kesim tarafından turist çekmek için medya oyuncağına dönüştürülen değil, hakikaten de Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi ‘’Türkiye’nin gerçek sahibi ve esas efendisi, gerçek üretici olan köylüdür’’ tanımı çerçevesinde kalsınlar…
Peki ben Emine Bacı’nın sözleri karşısında tamamen sessiz kalabilmeyi başarabildim mi diye merak edecek olursanız, sadece şunu söyleyebildim; ‘’doğru konuş Emine Bacı’’… Aslında bu kısa ve öz cümlenin altında yatan anlam ondan özüne dönmesi isteğimdi sadece…
Bu telkinim işe yarar mı bilemiyorum tabi… Etrafında onu sürekli gaza getiren, videolarını fotoğraflarını çekip orda burda yayınlayan ve bu sayede kendisine de daha fazla turist yani daha fazla müşteri çekme sevdasında olan çıkarcılar varken zor olsa da o kadarlık deyiverdim gari!
Sağlıcakla kalın!...
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!