Önce iyi insan olmakla başlar her şey…
İyi insan tanımının içeriğinde sayılamayacak kadar çok kavram vardır. Ancak en önemlisi yaşam hakkına saygı duymak olmalıdır diye düşünüyorum. Önce insan yaşamı ile başlaması gereken bu saygı sonrasında ise tüm canlıları kapsamalıdır…
Yaşanan Bolu Kartalkaya yangın faciasında da temel sorun bu değil miydi?! İnsan hayatına saygısı olmayan, insan hayatına değer vermeyen bir takım kişi ve kurumlar yüzünden alınmayan tedbirler bu felakete yol açmadı mı?! Vefat edenlerin hepsine rahmet diliyorum…
Yanısıra içinde hayvan ve doğa sevgisi de barındırmalıdır iyi bir insan…
İçinde hayvanlara ve yeşile sevgisi olmayan birinin insana da sevgisinin olması mümkün olamayacaktır…
Doğanın bir dengesi var zaten ve bu dengeyi sağlayan da tüm canlıların birbirine duyduğu ihtiyaçlar çerçevesinde var olan bütünlüktür. Hep sıkça verilen bir örnekle açıklayacak olursak, arıların tamamen yok olması halinde dünyada yaşamın da tamamen yok olacağı sav’ı var hepimizin bildiği üzere… Bu durum sadece arı ile sınırlandırılamaz. Bitkiler, ağaçlar, kuşlar, böcekler vs vs her canlı sağlıklı bir yaşam döngüsünün yapı taşlarıdır. O nedenle her canlıya saygı duymalı ve yaşam hakkına tecavüz etmemeliyiz. Yoksa çok ağır sonuçlara yine hep birlikte katlanmak zorunda kalırız…
Ben kendi adıma tek bir ağacın kesilmesini bile dert edinen bir adamım. Kentsel dönüşüm başlığı altında (-ki bence dönüşüm falan değil alenen kentsel yıkım haline gelen bir durum) yok edilen ağaçlar ile ilgili bu köşeden defalarca feryat etmişimdir. Herkes kendi muhitine, kendi mahallesine aynı duyarlılıkla sahip çıksa ve eksileni yerine koymaya çabalasa bile bu konuda büyük yol alabiliriz aslında…
Ancak tek başımıza bu konuda vereceğimiz mücadeleyi kazanabilme olasılığımızın düşüklüğü de bir gerçek. Çünkü, ne yazık ki kötü insanların sayısı iyi insanlardan çok çok daha fazla…
Bunun son örneğini de yine kendi mahallemde yaşadım. Mahallemizin girişinde yer alan ve kentsel dönüşüme giren bir apartmanın yıkımı esnasında o apartmanın yanındaki kaldırım boyunca yer alan iki ağaç öldürülmüştü. Sonrasında o ağaçlardan birinin yer aldığı toprak boşluğuna tarafımızdan bir Çınar ağacı fidesi dikildi. O fide epeyce bir boy atıp yapraklandıktan sonra aynı inşaat tarafından kaldırım boyunca yapılan sunta paravanların içersinde kalarak güneş ışığından mahrum oldu ve kuruyup gitti. Oysa ki o sunta paravanı usturuplu bir şekilde yapıp da o fidanın koca bir Çınar ağacına dönüşme hakkına saygı gösterilebilirdi. Öyle yapılmadı, çünkü yapan insanlar iyi insan değillerdi…
Ardından o paravanlar söküldü ve mahalleli olarak oraya ikinci bir Çınar ağacı fidanı (daha da büyük olarak alınıp) dikildi. Ancak bu kez de inşaat tarafından kaldırım çökertildi ve yerine taş ocağından getirilen verimsiz çakıl taşlı bir şeyler ile dolduruldu. Yine de ağacımız direnmeye çalıştı, fakat bu kez de yoldan geçen birileri tarafından ana gövdesinin ortalık yerinden kırıldı. Haliyle daha fazla direnemedi ve o da öldü. Nedeni belli; kötü insanlar…
Ancak pes etmeye niyetimiz yoktu! Orada az bir miktar da olsa kalan toprak boşluğu mevcuttu nihayetinde… Bu kez Brezilya Gül ağacı olarak da bilinen Jakaranda ağcının tohumu dikildi. O küçücük tohumdan ise minik bir Jakaranda ağacı fidesi oldu. Sevgiyle bakılarak, sulanması ihmal edilmeyerek ve bu kez çevresine tahtadan koruma çiti konulup iki tarafına da rüzgardan etkilenmesin diye mika (güneş ışığını kesmemesi için) camdan korumalar konularak bu başarıldı. Artık yaklaşık 6 aylık olmuştu ve bahar da yaklaşmaktaydı. Tüm mahalleli çok mutluyduk, ‘’işte bu kez olacak galiba’’ düşüncesiyle…
Fakat devreye yine kötü insanlar girdi… O kötü insanlar Gediz Elektrik çalışanlarıydı… Büyük oranda tamamlanmış olan yeni binanın duvarına bitişik duran elektrik kutusunu oradan söküp kaldırımda bir başka yere taşımak için gelmişlerdi. Taşıyacakları yeri belirlemek için ise en az 50 metrelik bir kaldırım vardı. Ama onlar kötüydü, ama onlar insan sıfatına layık değildi ve o bizim minik fidanımızın etraf korumalarını parçalayıp, fidanımızı da hunharca sökerek işe başladılar. Ardından da o elektrik kutusunu sanki başka yer yokmuş gibi o minnacık ama bir tohuma can verebilen toprak boşluğunun üzerine diktiler…
Bu kez artık mahallelinin yapabileceği bir şey de kalmamış oldu. Çünkü sadece ağaç fidesini değil, yetiştiği toprağı da yok etmişlerdi. Öfkem büyük! Hem de çok ama çok büyük! Bu hareketin hiçbir mantıklı ya da insani açıklaması olamaz… Onlar kötü insanlar çünkü… Hem de çok ama çok kötü insanlar…
Bu hareketi yapanların da, bu hareketi yapanların çalıştığı kurumun da bundan sonraki hayatları o minik fidanın hayatı gibi olsun… Bu köşede yayınlanabilecek içerikte diyebileceğim başka da bir laf bulamıyorum. Yayınlanamayacak içerikte olanları ise kendi içimden her gün söylemeye devam edeceğim…
Keşke bu yaptıklarının yasal zeminde bir yaptırımı olabilse de en azından bunu görerek bir nebze olsun yüreğimize su serpilebilse. Keşke… Kimbilir, belki bu yazıyı yetkili birileri ihbar kabul eder de bazı yaptırımları da devreye sokabilir. Kimbilir?! Keşke…
Dip Not: Gediz Elektrik olarak yaptığınız bu kötülüğü düzeltmeniz halinde (o kutuyu toprağın üzerinden alıp büyükçe bir ağaç fidanı dikerek) onu da bu köşeden yazıp tüm negatif sözlerimi geri alacağımı da belirtmek isterim. Niyetiniz olursa eğer bana ulaşın neresi olduğunu size söyleyeyim.
Sağlıcakla kalın!..
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!