19 Haziran’a sayılı günler kala Karşıyaka’nın yeni yönetimi konusu halen sürüncemede…
Haliyle de hiçbir branşta somut adımlar atılamıyor…
Önce yönetim belli olacak ki somut girişimler başlasın… Ancak, gelen bazı haberlere göre yönetime gelme yönünde eğilimi olan bazı kişilerin var olduğu ve bunların öncelikle basketbolda sponsor konusunu netleştirmek için çabaladıkları söyleniyor…
Eğer doğru bilgiyse bence belirledikleri önceliğin basketbola sponsor konusu olması son derece yerinde bir yaklaşım…
Söz basketboldan açılınca, geçtiğimiz sezonda yaşadıklarımızın hepimizin içinde bir yara açtığı da aşikar…
Ligde ve Avrupa’da şampiyonluklara oynamaya alıştığımız bir sürecin sonunda düşmemeye oynadığımız bir sürece evrilmek takdir edersiniz ki çok da kolay kabullenilebilir bir şey değil… Ancak bu süreçte yaşananlarla ilgili bazı kişilerin yaklaşımlarına ve yorumlarına şaşırmamak da elde değil!
Öyle ki; basketbolda o zaferleri elde edenlere karşı sanki kin ve nefret dolular! Ya da hep öyleydiler de başarılar karşısında susmak zorunda kalıp yaşanacak olan ilk başarısızlığı kolluyorlardı belki de…
Maalesef bu beklentileri de gerçekleşmeyince bu kez de kulübe mevcut sponsorunu kaybettirenler yüzünden içine düşülen maddi çıkmaz nedeniyle takım ‘’tamamen yönetimin kendi inisiyatifiyle’’ ve zaruriyetten lağvedildikten sonra düşülen durumun faturasını bu başarıları elde edenlere keserek hınçlarını almaya başladılar…
Üstelik, Karşıyaka’da zamanında forma giyeninden, yönetimde görev alanına kadar bu şekilde davrananlar var… Sadık basketbol takipçisi taraftarlardan da bu şekilde yorumlar yapanların olması da cabası… Neyi mi kastediyorum?! Şöyle;
Bakınız, yazılarımı takip edenler zaten bilir, takip etmeyip de ilk kez bir yazımı okuyacaklara da yeni bir bilgi olarak söylemeliyim ki bu köşeden zamanında Ufuk Sarıca’ya mütemadiyen ve belki de en sert eleştirileri yapanlardan biriydim ben…
Ancak belden aşağıya vurmadan, özeline girmeden, bilip bilmeden çamur atmaya kalkışmadan… Teknik anlamda, saha kenarında davranışsal anlamda ve bunun gibi saha içi durumlarla ilgili ve eleştirimi de saha içinde tutacak şekilde yaptım bunu…
Ancak şimdilerde kendisine sarf edilen sözler eleştiri değil, saldırı adeta… Yok efendim takımı yarı yolda bırakmış, yok neymiş 2-3 iyi oyuncuyu 2-3 maç daha kazanıncaya kadar ikna edip takımda tutabilirmiş, yok efendim şimdi transfer olacağı takım ona layık bir takımmış çünkü büyük takımlar istemezmiş vs vs vs…
Karşıyaka’dan hiç kimse ayrılırken çok da mutlu olarak ayrılmadı. Karşıyaka’dan ayrılanlar kerhen ve idarenin ücretlerini ödeyemeyeceğini söyleyip de gitmelerini istemesi nedeniyle ayrıldı… Üstelik de çoğu alacaklarından feragat ederek yaptı bunu…
Benzer haksız saldırıları Kenan Sipahi için de yaptı bu kin ve nefret duygularının gözlerini kör ettiği kişiler… Ya da basketbol taraftarına hiç de yakışmayacak bir dürtü olan, aşırı fanatizmlerinin gözlerini kör ettiği bir durum da olabilir…
Ufuk Sarıca takımın başındayken yazılarında; ‘’Ufuk Sarıca’nın adının parka verilmesinden önce, adı yaşatılması adına daha öncelikli olan Karşıyakalı basketbol büyüklerimiz var’’ diyen ben bunları söylüyorum. ‘’Saha dışındaki yaşantısından kaynaklı oyuna konsantre olamazsa eğer bir koç, bu durum araştırılmalıdır’’ diyen ben söylüyorum bunları… Bir zamanlar ‘’karşılıklı olarak teşekkür edilip, el sıkışılarak saygılı bir şekilde yolları ayırmanın vakti geldi mi acaba’’ diyen ben söylüyorum yine bunları…
Ancak Ufuk Sarıca’ya atfedilen bir takım saha dışı davranış veya alışkanlıkların (doğru mu değil mi konusu da ayrı bir tartışma konusu) Karşıyaka’nın başındayken yaptığı koçluğa yüzde 99 oranında yansımadığını zaten elde ettiği başarılarıyla hepimiz gördük. Önemli olan da budur. Karşıyaka’da başarılı olup olmadığıdır, özel yaşantısı değil…
Özel yaşantısının (şayet gerçekten sorunlu bir durum varsa tabi) olumsuz yansıması olsaydı o zaman başka tabi… Önceliğimiz daima Karşıyaka zira…
Sonuç olarak Ufuk Sarıca babamın oğlu değil ve onun avukatlığına soyunma gibi bir niyetle de yazmıyorum. Ancak biraz vefalı olmak lazım…
Ufuk Sarıca’yı Karşıyaka koçluğundan ayrıldıktan sonra bile Karşıyaka’da devamlı gittiği restaurant’ta ailecek oturup yemeğini yerken gören biri olarak kendisinin Karşıyaka’yı cidden sevdiğinden eminim ve ne girilen borç yükünün sorumlusu o, ne de ayrılan oyuncuların… Pek çok kişinin yanlış olarak ifade ettiği gibi, gemiyi ilk terk eden de o olmamıştı!
O parayı karşılayan bir sponsor vardı. Başarı karşılığında o paraları veriyordu ve Ufuk Sarıca da başarılı olarak karşılığını veriyordu. Konu bu kadar basit ve net aslında…
Sonrasında cascavlak, sponsorsuz ortada kalınacağını kimse düşünmemişti. Ufuk Sarıca da… Eğer bir gerekçe, bir sorun aranıyorsa çeyrek asırdan fazla süredir desteğini veren sponsorumuzu küstürenleri arayıp, bulup eleştirilerinizi (belden aşağı vuran, kin ve nefretle dolu saldırganlıklarınızı değil tabi yine) onlara yönlendirmeniz lazım…
Umarım önümüzdeki süreçte Ufuk Sarıca’nın kazandığı şampiyonluklar, kupalar, Avrupa finallerinin Karşıyaka’nın Türk basketbol tarihindeki saygın konumunu perçinlemesi sayesinde bize sponsor olacak güçlü bir firma bulunacaktır.
Sağlıcakla kalın!..
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!