Birbirimizi anlamıyoruz /anlamak istemiyoruz, konuşamıyoruz…
İnsanlar arası iletişim neden bu kadar zorlaştı? Yapılan fedakârlıkları fedayı kar sağlamak için yapıldığını, fedakarlıkları hiçe sayıp her şeyde para kazanma hırsı neden? Bencilik mi cahillik mi? Bana göre ikisi de değil kişilik bozukluğu. Adı konmamış cehalet. Bilgisi yok fikri çok toplum bireylerinin korkutucu artışı.
Elbette aynı fikirde olmak şart değil. Farklılıklarımız olacak, her zaman söyler, yazarım evrenin yaratıcısı Yüce Rabbim bile kullarının özgür iradesine karışmazken, birileri kendini (süme haşa) ondan üstün görerek insanların kendisine biat etmesini isterken Allah’a şirk koştuğunu düşünüyorum.
Artık yıkmalıyız bu önyargıları, konuşabilmeli, tartışabilmeli ve en önemlisi kucaklaşabilmeliyiz yaşarken. Altında yaşadığımız, eşit hissedarları olduğumuz bu güzel gökyüzünün tüm nimetlerini adil bir biçimde paylaşabilmeliyiz.
Unvanı gazeteci olup ruhu tetikçi olanları gördükçe yüreğim kanıyor. Halkın haber ve bilgi alma görevi olan gazeteciliğin maddi çıkarlara alet edilmesini haz edemiyorum.
Çok zaman yazmamayı düşünmedim değil. İnandığım, başarabileceğine inandığım insanların seçilmesi için arkasında durmak için. Halkıma ait olan köşemi o insanlar için hiçbir zaman kullanmadım ama sosyal yaşantımda onlara her türlü desteği vermeye çalıştım. Beklentisiz ve çıkarsız. Hiçbir zaman unutamayacağım biri var ki onun seçilmesi için o kadar uğraşıma rağmen köşemde onun dalkavukluğunu yapmadığım için 7-8 kişilik masaya gelip herkesle tokalaştığı halde bana elini bile uzatmadığını. Olsun, bugün de olsa aynı şeyi yaparım. Sorununu çözmek için hangi zorluklarla savaştığının değerini bilmeyen insanlarla çok karşılaşabiliyor insan. Onca zorluğu basite indirgeyen, senin yaptıklarını hiçe sayan insanlar seni özünden ayırmamalı diyorum. Herkes kendine yakışanı yapar.
Kişilik bozukluğu yaşayanların, cehaletten kurtulamayan üç beş kuruş, el etek öperek bir makam sahibi olan insanların şu anlatılan hikayedeki figürlerden farklı olmadığını düşünüyorum.
Eski Mısır devlet başkanı Enver Sedat'ı suikast sonucunda öldüren adama hakim sorar:
"Neden öldürdün?"
Katil: "Çünkü laikti"
Hakim: "Laik ne demek?"
Katil: "Bilmiyorum!!"
Mısır'ın en iyi edebiyat adamlarından Necip Mahfuz'u öldürmeye çalışıp başarısız olan sanığa hakim sorar:
"Neden vurdun?"
Sanık: "Sokak çocuklarının hayalleri adlı kitabı yazdığı için"
Hakim: "Peki sokak çocuklarının hayallerini okudun mu?"
Sanık: "Hayır!!"
Hakim, yazar Faraç Foda'yı öldüren üç teröriste sorar:
"Neden Faraç Foda'ya suikast düzenleyip öldürdünüz?
"Suçlular: "Çünkü kafir"
Hakim: "Onun kafir olduğunu nereden anladınız?"
Suçlular: "Onun kitabından"
Hakim: "Hangi kitabından anladınız onun kafir olduğunu?"
Suçlular: "Biz okuma yazma bilmiyoruz"
"Her kötülüğün anası her dönemde CEHALET olmuştur!"
Bana göre bu hikaye biz seçimlerimizi yaparken 4-5 yıl da görev sürelerinin sonunda bu ülke için, kent için ne hizmet üretildiğine bakmaksızın oyumuzu kullanmamıza benzer.
Cehalet en büyük düşman diyoruz ama insanlık için en büyük düşmanın yapay zeka olduğunu göreceğiz.
Yapay olan hiçbir şeyin merhameti ve vicdanı yok çünkü. Ruh ise gerçekten insan olmanın gereğini yerine getirenlerde olur.
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!