İzmir’de oynanan her Altay ile Karşıyaka karşılaşması, bu şehirdeki spor kültürünün, kardeşlik ve dayanışma ruhunun yeniden yansıması gibidir. Siyah-beyazla, yeşil-kırmızı’nın sahadaki mücadelesi, İzmirlilerin “aynı şehirde, farklı semtte de olsak bir bütünüz” anlayışını temsil eder.
İki Kulübün Kökeninde İzmir’in Dayanışması
Altay ve Karşıyaka, farklı renkleri ve semtleriyle İzmir spor haritasında yer alıyor olsa da aslında şehrin ortak mirasının iki farklı yansımasıdır. İki kulübün müessisleri de Milli Mücadele Dönemi’nde ve Cumhuriyet Devrimlerinin uygulanması esnasında canla başla mücadele vermiş, binlerce sporcu yetiştirmişlerdir.
Kurulurken de aynı ağacın farklı dalları olarak birisi Türk Ocağı himayesinde diğeri ise Müdafaa-yi Milliye Cemiyeti himayesinde örgütlenmişler.
Altay’ın Cumhuriyet sonrası ilk futbol takımı kaptanı olarak sayılan Hamit Arslan, İzmir’den milli takıma seçilen ilk futbolcudur.
Karşıyaka’nın ilk futbol takımı kaptanı ve kulübün ilk milli futbolcusu olarak anılan Vahyi Oktay, hem futbolcu hem öğretmen kimliğiyle İzmir’de sporun toplumsal yönünü temsil etmiştir.
Bu iki isim, farklı kulüplere ait olsa da ortak bir zeminde buluşur: İzmir gençliğinin spor yoluyla güçlenmesi, semtleri, takımları aşan bir kent aidiyetinin inşa edilmesi.
Türkiye’de sporculuğun gelişimini aktarırken, okulların, mekteplerin ne denli önemli olduğunu zaman zaman sizlere anlatıyoruz. İşte bu iki büyük kaptan da, savaş ve mücadele sonrası, binlerce öğrenci yetiştirmiş, okullarda öğretmenlik yapmış, Türk sporuna ve Cumhuriyetimize nice genç yetiştirmişler.
Hamit Arslan, Altay’da uzun yıllar kaptanlık yapmış, milli takıma katılmış ve spor tarihçelerinde “İzmir’in ilk milli futbolcusu” olarak nitelenmiştir.
Karşıyakamızın kurucularından Kadızade Zühtü Işıl ile birlikte Fahrettin Altay Paşa’nın süvarileri arasında yer almış, yine Zühtü Bey ile beraber Seydibeşir’de esir kalmış ve esarette “Türk Yıldızı” adında bir de kulüp kurmuştur.
Altay’ın bir maçında tribünde yapılan çirkin tezahürat üzerine oyunu durdurduğu ve bu hareketiyle tribünleri susturduğu da yazılır.
Onun bu dostça duruşu, sahada kazanma arzusu kadar centilmenlik ve saygı üzerine kuruluydu. Bu da bugün İzmirli taraftarların maçta rakibe duyduğu saygının kaynağı olarak okunabilir.
Darüşşafaka’nın, Danyal Ağabey(Akbel) ile birlikte yetiştirdiği en büyük iki sporcudan birisidir.
Vahyi Oktay ise, 1905 yılında Selanik’te doğuyor. 1.Balkan Savaşı’nda babasının kaldığı komutanlık evi havaya uçurulunca, annesi ailesinin erkek çocuklarını toplayıp gemi ile 1914 yılında İzmir’e ve Karşıyaka’ya geliyorlar.
Atatürk tarafından 18 aylığına Avrupa’ya eğitim için gönderiliyor. Orada spor tesislerini etüd edip ülkemize Vefa ve Anadoluhisarı semt tesisleri doğmasını sağlıyor.
Karşıyaka’nın ilk dönemlerinde kaptanlık yapmış, milli formayı giymiş ve ardından öğretmenliğiyle spor-eğitim bağını güçlendirmiştir.
Karşıyaka’nın yeniden kuruluş sürecindeki gençlik hareketinin ve toplumsal dayanışmanın bir parçası olarak anılır. Onun varlığı, semt takımı olmanın ötesinde bir “kent takımı” bilincinin oluşmasına katkı sağlamıştır.(Önemli bilgiler için Vahyi Bey’in oğlu Özdemir Ağabey’e binlerce kez teşekkür.)
Günümüz İçin Bir Ders
Altay ve Karşıyaka arasındaki rekabet elbette devam edecek. Ancak bu rekabet, düşmanlık değil; birçok ortak payda halinde yükseltilmelidir.
İzmir’de iki takım; farklı renkler ama aynı şehir ruhu. Altay siyah-beyazıyla, Karşıyaka kırmızı-yeşiliyle… Ve bu renklere eşlik eden bir başka renk: İzmir’in kardeşlik rengi. Hamit Arslan’ın ve Vahyi Oktay’ın yıllar önce attığı adımlar bugün sahada yankılanıyor.
24 Kasım Öğretmenler Günü haftasında, İzmir’in yetiştirdiği iki kıymetli öğretmenin hikâyesiyle; Başöğretmenimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere tüm öğretmenlerimizi saygı, sevgi ve minnetle anıyorum.
Kaf Sin Kaf: Aidiyetin Son Kalesi / Teşekkürler Kaf Kaf
Tribün kültürü, modern insan için aidiyetin son kalelerinden biridir.
Karmaşık şehir hayatının, yalnızlaşan bireylerin ve hızla çözülmekte olan toplumsal bağların ortasında; tribün, hâlâ “bir arada olmanın” en canlı hâlidir.
Karşıyakalılar için tribün, sadece bir seyir alanı değil, doğrudan kimliğin sahnesidir.
Karşıyaka, bir semtten çok daha fazlasıdır: Ülkemizin özgür, muhalif, yurtsever bir köşesi.
Burada Kaf Sin Kaf yalnızca bir tezahürat değildir; Atatürk’ün bestelediği bir Cumhuriyet şarkısıdır.
Büyük Gâzi’nin iki kez şereflendirdiği, övgüyle bahsettiği bu ruh; bir spor kimliğinden öte, bir yaşam biçimidir.
Karşıyakalı için tribün, bir ritüel alanıdır. Taraftar, kalabalığın içinde kendi varoluşunu yeniden kurar.
O kalabalığın içinde herkes eşittir; aynı sloganı haykırır, aynı duyguda buluşur.
Karşıyakalı, yaşadığı çevrenin değerlerini tribünde yeniden üretir:
Mizah, mücadele, isyan, bağlılık ve dayanışma.
Futbol ya da sportif başarı burada amaç değil, bir bahanedir.
Çünkü asıl mesele, birlikte olmanın anlamıdır.
Bu yüzden Karşıyaka tribününde alkış da ıslık da, sevinç de hüzün de aynı aidiyetin farklı tınılarıdır.
Bir Film, Bir Teşekkür: “Teşekkürler Kaf Kaf”
Geçtiğimiz hafta yeşil-kırmızıya gönül vermiş herkes için özel bir filme tanıklık ettik:
“Teşekkürler Kaf Kaf.”
Yönetmen Ömer Gümüşer’in çektiği bu kısa film, 26. Uluslararası İzmir Kısa Film Festivali kapsamında Çatı Bostanlı’da izleyiciyle buluştu.
Filmde, değerli kardeşim “seslendirmelik” Melik Argın’ın bir taraftar olarak yaşadığı serüven – stat seslendirmelerinden sezon boyu yaşanan sevinç, gurur, hüzün ve isyan dolu anlara kadar – tribün kültürünün kalbini yansıtıyor.
Bu filmi izlediğinizde şunu tespit edebilirsiniz: Karşıyaka taraftarının duygusal hafızasıdır.
Karşıyaka’nın tribünlerinden yükselen sesin, sinemada yankılanan bir biçimidir.
Bir yandan geçmişi selamlarken, diğer yandan “biz hâlâ buradayız” diyen bir ruhun beyazperdedeki izdüşümüdür.
Kaf Sin Kaf, bir kulübün ya da semtin adı olmaktan çok daha ötedir.
O, İzmir’in kalbinde yaşayan bir kültürdür.
Ve her Karşıyakalı bilir ki:
Maçlar biter, skorlar unutulur…
Ama dayanışmanın sesi, o tribünde hep yankılanır.
Teşekkürler Kaf Kaf — Sahada, tribünde, perdede…
Her daim hayatın içindesin.
FİLM HAKKINDA BİLGİ
Filmin adı: Teşekkürler Kaf Kaf.
Yönetmen: Ömer Gümüşer.
Gösterim: Filmin ulusal prömiyeri, 26. Uluslararası İzmir Kısa Film Festivali kapsamında, İzmir’de, Çatı Bostanlı’da gerçekleşti.
İçerik: Film, Karşıyaka Spor Kulübü tribün kültürünü, özellikle “yeşil-kırmızıya gönül verenler” için özel bir yapım olarak tasvir ediyor. Film hakkında daha fazla bilgi, İzmir Kısa Film Festivali’nin resmi sayfası (izmirkisafilm.org) ve yönetmenin sosyal medya hesaplarında yer almaktadır.
Film hali hazırda "Cep Hikâyeleri" isimli YouTube kanalında izlenebilir.
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!