Kahramanlar, başkaları için savaşır; bir de sadece kendisi için savaşanlar vardır.
Bu insanlar herkesi, kendi amaçlarına ulaşmak için bir araç olarak görürler.
Dolayısıyla kimseye karşı sorumluluk duymazlar.
O hâlde sorumsuzdurlar.
Sahi, kendi çıkarını düşünen insana ne deniyordu?..
Belki de bu noktada iki kelimenin farkını hatırlamak gerekir: yandaş ve yoldaş.
Kulağa benzer gelirler ama kökleri bambaşkadır.
“Yandaş” kelimesi yan sözcüğünden türemiştir; yani “yanında duran, taraftar olan.”
“Yoldaş” ise yol kökünden gelir; “aynı yolda yürüyen, yol arkadaşı” anlamındadır.
İkisinde de ortak bir “-daş” vardır ama yükledikleri anlam apayrıdır.
Biri menfaatle, diğeri gönülle ilgilidir.
Yoldaşlıkta bir adanmışlık, bir kader birliği vardır.
Yoldaş, arda da darda da birdir.
Yandaşta ise yakınlık, çıkar ilişkisine dayanır.
Yoldaş ilkesiyle durur; yandaş, kazancıyla.
Siyasette “ebedî dostluk ve düşmanlık yoktur” derler ya, işte bu söz tam da bu ayrımı anlatır.
Siyasi aktörler çoğu zaman birbirlerine yandaşlık ederler; çıkar ortaklığı varsa yan yana dururlar.
Ama o çıkar bittiğinde, yanlarındaki insanlar da kolayca değiştirilebilir.
Bugün yanındadır, yarın başkasının yanında.
Ben yoldaş olmaya hep çalıştım.
Ama yandaşlık talebi olanlarla yollarım, kendiliğinden ayrıldı.
Bazen trafik ışıklarında denk geliyoruz belki, ama yolumuz, hatta yörüngemiz bambaşka.
Çünkü yandaşlık, yanında durmayı gerektirir;
yoldaşlık ise birlikte yürümeyi.
Yoldaş ekmeğini bölüşür,
yandaştan kimseye ekmek kalmaz.
Ve unutmayın:
Yoldaşta vicdan, yandaşta cüzdan sorulur.
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!