Adam kör, yoksul ve çocuksuz. Bir gün bir Hızır karşısına çıkar. “Benden bir şey iste vereyim der” Arkadaşlar ile sohbetlerde her zaman bu adamın ne isteyebileceğini soruyorum. Para tutkunları ‘para ister’ der. Çocuksuz olan arkadaşlar ‘bir çocuğu olsun ister’ der. Büyük çoğunluk ise ‘göz ister’ derler. Düşünün bir kalbe, bir akciğere, bir göze sahip olmak için kaç milyonlar gerektiğini.
Adam kör ve yoksul ama akılı. Ne istediğini bilen biri. Hiç düşünmeden Hızır’dan “Oğlumu çuval dolusu altınlarımızı sayarken görmek isterim” dileğinde bulunur. Allah adama göz, para, evlat vermemiş ama akıl vermiş. O da karşısına çıkan ilk fırsatta aklını kullanmayı bilmiş.
Her zaman birilerinden bir şeyler öğreneceğimize inanırım. Büyüğün küçükten öğreneceği çok şeyin olduğu gerçeğini inkâr edemeyiz. 70 yaşında olsanız da yeni bilgiler öğrenmek için dinlemenin şart olduğunu biliyorum. Dinlemeyi bilmeyenin bir şeyler öğrenebileceğini hiç sanmıyorum. Dinlemek için de saygılı olmak gerekiyor. Karşısındaki insana sevgi ve saygı ile yaklaşmayanın o insanın anlattıklarından hiçbir şey anlayamaz. Tıpkı, kendini beğenmiş insanların karşısındakini dinlemedikleri için, hep kendini beğenmişlikleri ile kaldıkları gibi. Devir zaten “Bilgisi yok, fikri çok” olanların devri gibi olmuş.
Öğretmenlikte öğrenmenin temel şartının saygı olduğunu iddia ederdim. Saygılı insan dinler, dinleyen adam anlar, anlayan da öğrenir. Öğrenen de öğretir.
16 yıl önce yazmıştım bugün de aynı şeyi yazıyorum. Bu günler aklımızı kullanmak zorunda olduğumuz günler. Karşımıza bir Hızır çıkacağına inanmak zor. Hızır ile karşılaşma bir efsane de olabilir. Önemli olan ana temasının ne anlattığıdır. İlişkilerin kokuşmuşluğuna yenik düşerek, bize çok yardımcı olacak biri karşımıza çıktığında bile o insana gereken değeri vermiyor, yararlanacağımıza kullanmaya çalışıyoruz. Gözünü dostun cebine dikenin elli hiçbir zaman sıkılmamalı. Sizden yaralanacakları yerde kullanmaya çalışanlarda çıkacak elbette. Aklınızı kullanmazsanız bir bakmışsınız başınız belada.
Gazetecilikte çok değişik insanlarla tanışırız. Yaşamı yalan üzerine kurulu olana da yaşamını insanlığa hizmete adayana da rastlarız. Hep kazanmayı düşünenlerin tüm kazançlarını bir anda kaybettiklerine de tanık oluruz. Bulunduğu makamı “gönül alma makamı” olarak görenler olduğu gibi makamını gönül kırma yeri olarak kullananları da görmek mümkün.
“O yaka bu yaka, burası Karşıyaka” diyoruz ya. Güzel kentte yaşama ayrıcalığına sahip olduğumuz gibi sorumluluğumuzun da olduğunu unutmayalım. Makamlar kent halkının yaşam kalitesini artırmak, yaşanılır kentler oluşturmak içindir. Adama göre iş değil, işe göre adam prensibi ile çalışacaksınız. Hizmet isteniyorsa tabi. Yok birilerini meşin koltuklarda ahkam kesmesi ise amaç bunun da vebalinin altında kalkamazsınız. Davul sende tokmak ise ta uzakta olanların elinde olduğu sürece davulun hiçbir hükmü yoktur. O davulun önünde ne halay çekilir ne de oyun oynanır.
Emperyal güçler bizim gibi toplumları birbirine karşı önce güvensizleştirdi daha sonra da birbirimize yabancılaştırdı. ABD Başkanının düşünceleri insan olanı ürkütüyor. Gazze için söylediklerini kabullenmek mümkün değil. İsrail’i Grönland’a yerleştirsin de insanlığa büyük bir hizmet etmiş olsun diyeceğim de…
Her insanın için de bir şeytan var. İçimizdeki şeytanın emrine girmediğimiz sürece insana, insanlığa hizmet etmeye devam ederiz. Şeytana yenilen, İblisin kuyruğundan kendini kurtaramaz. Nefsine yenik düşenler, yalan ve iftiralar ile beslenmeyi ne kadar sürdürebilirler ki?
Yüce Rabbim hepimize sağlık versin, iyi insanlarla karşılaştırsın.
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!