Son ırmak kuruduğunda,
Son ağaç yok olduğunda
Son balık öldüğünde,
Beyaz adam paranın yenmeyeceğini anlayacak” der bir Kızılderili atasözünde.
Kızılderili bu günleri ne güzelde ön görmüş yıllar önceden. Anlayan mı yok, anlamak isteyen mi? Bence ikisi de.
Suyu hovardaca kullanıyoruz, ormanlar, ülkenin akciğeri yanıyor. Belediyenin gönderdiği yüksek su faturalarına rağmen suyu hovardaca kullanmaya devam ediyoruz.
İklim değişikliği su kaynaklarını önemli ölçüde etkiliyor. 2020 yılından sonra iklim değişikliği kendini bariz bir şekilde belli ettirmeye başlamıştı. İzmir’de durum daha da vahim. Yağmur yağmıyor. Köylerde yağmur dualarına çıkılıyor ama sonuç? İzmir’in en büyük barajı tahtalı barajında minare gözükmeye başladı derken şimdi caminin tümü gözüküyor. Etrafındaki büyük alanda suyun izi yok. İzmir’in içme suyunun çoğu kuyulardan karşılanıyor. Kireç oranın yüksekliği de buradan sanırım. Yağmur yağmayınca kuyuların durumu da vahim. Benim bir korkum da yeraltında çekilen sulardan kaynaklanacak obruklar oluşması.
Su kıtlığı riski her geçen gün artıyor. Sünger Kent İzmir Projesi çok önemli. Su tasarrufu konusunda daha fazla insanın bilinçlenmesi ve bireysel düzeyde alınacak önlemlerin yaygınlaştırılması çok önemli. Gelecek nesillere yaşanabilir bir kent bırakmak için su tasarrufunda bulunmak şart.
İzmir’de kuraklık tehlikesi önemli boyutlara ulaşmış ki su tasarrufu için park ve bahçelerdeki su sayaçları İZSU tarafından sökülüyor. İZSU ’nun Tasarruf planlarının olumlu ilerlememesi halinde ise bir diğer önlemin ağustos ayında planlı su kesintileri olacağı söyleniyor.
Türkiye'de 2012-2023 döneminde çıkan yangınlarda yaklaşık 255 bin hektar alan zarar görürken İzmir’de 1 ayda 26 bin hektar alanın yandığı söyleniyor.
Yangınların çoğunun ihmal ve kazalardan kaynaklandığı belirtiliyor. İzmir Orman Bölge Müdürlüğünde, İzmir Büyükşehir İtfaiyesinde çok dostum var. Bu ay onların hali de içler acısıydı. Bir yangın bitmeden diğer bir yerde çıkan yangına koşuşturdular. Hepsi de can siper çalıştılar. Onları ararken sadece geçmiş olsun, Allah kolaylık versin demekle yetindim.
Bu ara birkaç defa Sancaklı’ya gittim. Yolda giderken o ormanın yanık yüzünü görmek, içindeki canlıların cayır cayır yandığını düşünmek bile insanın yüreğini acıtıyor.
Doğal yaşam alanları tehlikeye giren hayvanlar kentlerde dolaşmaya başladı. Kuşadası’nda sürü ile gezen domuzlar, bazı kentlere inen ayılar, bazı yerlerde sık görülen yılanlardan sonra Endonezya’da bir piton yılanının adamı canlı canlı yuttuğunu okuyoruz.
Bütün bu olanlara rağmen insanoğlu günü kurtarma peşinde.
Gelecek nesillere güzel bir gelecek, yaşanılır bir dünya bırakmanın derdinde değil. Bir adamın iki dudağı arasından çıkan kelimeler birgün dünyanın sonunu getireceğinin farkında değil. Emperyalizmin, kapitalizmin insanlığın düşmanı olduğunun farkında hiç değil. İhtiraslarımıza, kibrimize yenik düşerek onların ürünlerini tüketip, servetlerine servet kattığımızı ne zaman öğreneceğiz bilemiyorum.
Her zaman söylediğim gibi birlik ve beraberliğimiz olursa emperyalizmle, kapitalist sistemle de baş edebiliriz.
Her kurumda “Ne kapabilirim değil ne katabilirim” diye düşünen insanlara yer verdiğimiz zaman, pislik çukuruna batanlara özenmeden, insan sevgisinin paradan üstün olduğunu anladığımız zaman bunu başaracağımıza inanıyorum.
Yaşanılır bir kent, yaşanılır bir dünya umuduyla…
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!