Beyin yıkama!...
Dünyada yaşayan her insanın,
olmazsa olmaz, özelliği ve konumu.
Hepimiz için;
Daha, ana rahminden, yer yüzüne çıktığımız,
nefes almaya başladığımız andan itibaren,
yaşam sınırlarımızı ve kuralları belirleyen uygulama.
Şöyle bir düşünelim;
Önce, dünyaya gelmiş olan ebeveynlerimiz,
yıkanmış olan kendi beyinlerinin hükmü ile,
bizleri, kurallar içerisine hapsediyorlar.
Adımız, dinimiz, inançlarımız, sosyal ve ekonomik yapımız,
tüm kimlik bilgilerimiz, haberimiz yokken, ya da,
onayımız alınmadan, belirleniyor.
Aslında;
Zaten, normali de bu.
Çünkü, algılama, düşünme ve değerlendirme yeteneği,
3-4 yaşından sonra, başlayabiliyor.
Sorular, cevap aramalar, merak duyguları, öğrenme isteği,
4 yaşından sonra, artarak, güçleniyor.
Düşünme fonksiyonları, duygusal dürtüler, harekete geçiyor.
Doğanın, insanoğlu için oluşturduğu formül,
uygulamaya geçiyor ve hepimizi, çemberi içerisine hapsediyor.
Buraya kadar, güzel!...Her şey normal!...
Yaşam, olması gerektiği gibi, şekilleniyor.
Yazımın başlığında belirtmiş olduğum,
"beyin yıkama" fonksiyonlarının yanı sıra,
"duyguların yıkanması" keyfiyeti de, karşımıza çıkıyor.
Beynimizin ve duygularımızın yıkanması,
normal şartlarda ve iç güdü sel biçimde devam ediyorsa,
yaşamımızda, herhangi bir sorunla karşılaşmıyoruz.
Ama, bu yıkama olayı, istismar edilerek,
zarar verecek boyutlara çıkarıldığında ise,
hem bireysel, hem de toplumsal üzüntülere, neden oluyor.
İşte;
Tam da, bu noktadan sonra, olumsuz ve kötü örnekler,
kendisini, göstermeye başlıyor.
Siyasette, din ve inanç yapımızda, hukuk sistemlerimizde,
eğitim, sosyal, kültürel ve ekonomik yapımızda,
bu yıkama uygulamaları, zararlı yapıya dönüşüveriyor.
Kötü düşünceli, aşırı hırslı, bencil ve megaloman adı ile anılan,
bozuk ruh yapısına sahip, kişilerin, adeta yaşam kaynağı oluyor.
İkna gücü yüksek, konuşma kabiliyeti ise,
kitleleri sürükleyebilecek kadar mükemmel,
hayal gücünü ve yalanlarını, topluma kabul ettirecek kadar yetenekli,
sözde lider vasfına sahip bu kişiler, "beyin ve duyguları yıkama",
becerilerini, öylesine başarıyla, gündeme taşıyorlar ki;
Yıkama süreleri sırasında, geniş toplumlar tarafından,
taktir ediliyor ve kabul görüyorlar, üstelik.
Ancak;
Ne yazık ki, milletlerin, toplumların ve dolayısıyla, bireylerin,
mutsuzluğuna neden olan bu yıkama operasyonlarının zararları ,
iş işten geçtikten ve tarihe mal olduktan sonra, anlaşılabiliyor.
Buna, bir örnek vermek gerekirse;
Alman Adolf Hitler'in, İtalyan Benito Amilcare Andrea Mussolini,
ile birlikte, toplumları peşinden sürükleyen,
hitap biçimini ve ihtiras düzeyine çıkan yeteneğini kullanarak,
hem kendi ülkesini ve hem de, dünyayı,
zarara uğrattığını hatırlamalıyız.
"Beyin ve duyguları yıkama" konusunun,
kirli ve gerçek yüzünün, böylece,
anlaşılmış olduğunu da,. kabul etmeliyiz.
Ardından;
Bilindiği gibi, ikinci dünya savaşı 1945 yılında sona erdi.
1947 yılında da, ABD'de, CİA adıyla bilinen,
uluslara arası gizli haber alma teşkilatı kuruldu.
Ayni dönemde de, dünya devletlerini, yönetmek,
yönlendirmek, denetlemek ve dolayısıyla,
kontrol altında tutmak amacıyla, "beyin yıkama",
programları oluşturuldu. Halen de, devam ediyor.
Bu programlara, çeşitli isimler konuldu.
Chatter-Bluebird-Artichoke-Mkultra-Mkseard-Mcdeltra, gibi.
Böyle bir sistem, özellikle, savaş sonrası, Amerika Birleşik
Devletlerine götürülen, Alman İlim ve Bilim adamlarının,
çalışmaları sonucu, oluşturuldu.
Sık sık şekil değiştiren, başarısız olduklarında da,
uygulamaları sonlandırılan, "beyin yıkama" formülleri,
günümüzde, çeşitli ve yeni isimler altında, faaliyetlerini,
sürdürmektedir. Dünya devletlerinin şekilleri, şartları,
milletlerinin psikolojik yapıları, beklentileri, benimsedikleri liderleri,
yaşam tarzları, din ve inançları, eğitimleri ve ekonomik seviyeleri,
sosyal ve kültürel yapıları, mercek altına alınmaktadır.
Analizler yapılmakta, çeşitli argümanlar kullanılmakta (medya,
siyaset, kitaplar, dergiler, görüntülü ve yazılı basın kurumları,
filmler, muhtelif sanatsal faaliyetler, müzikler,
iletişim ve elektronik sistemler vs. gibi.),
yıkama operasyonlarını gerçekleştiren, çıkar çevreleri,
böylece, geniş ve etkin kitleleri, istedikleri kalıba, yerleştirmektedirler.
Pek tabii ki;
Bu yıkama operasyonlarında, menfaat çevrelerinin,
en büyük başarısını da, şöyle tarif edebiliriz.
Genellikle ve nüfus çoğunluğunu,
baz aldığımızda;
Algılama kabiliyeti düşük,
beyin ve duyguları yıkanmaya uygun,
eğitim ve ekonomik yapıları bozuk,
din ve inanç felsefeleri ise,
körü körüne denebilecek kadar zararlı,
kültür anlayışları, bir o kadar olumsuz,
kitleler (milletler), üzerinde, kendisini, göstermektedir.
Yani;
Bir ölçüde, henüz, uygarlaşamamış, bilinçsiz,
3'ncü dünya ülkeleri diyebileceğimiz,
milletlerde ve devletlerde, beyin ve duygu yıkama"
formüllerinde ve uygulamalarında, başarı grafiği,
mükemmel denilebilecek noktalara, gelmiştir.
Bu durum, hız kesmeden, devam etmekte,
başarı seviyesi de, giderek artmaktadır...
Kendimize ait, bağımsız ve doğru bilgilerle,
düşüncelerimizi ve fikirlerimizi oluşturmayı,
"beyin ve duygularımızın yıkanması" keyfiyetini,
kötü emellere terk etmeden, kontrol altında tutmamızı,
yıkama işleminde, kirlenmemeyi, uyanık ve duyarlı olmayı.
mutlak ve mutlak, her zaman, her yerde ve her şekilde,
bilinçli biçimde, kendimiz olmayı hedef seçmemizi,
samimiyetle, diliyorum...
Saygılarımla...
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!