Sancar Maruflu ile Okan Yüksel’den; Karşıyaka’da bir Pazar Sabahı… “DEĞİŞİM ve YENİLİKLER AYI”; ŞUBAT’a MERHABA…
Bugün 1 Şubat. 2015’in ilk Ocak ayını da; sevinçleriyle, acılarıyla, hüzünleriyle devirip, gönderdik. Yepyeni bir Ay’a, Şubat ayına girdik. Tam bunları düşünürken kapının zili çaldı. Gelen Kadim Dostum OKAN YÜKSEL’di. Pazar sabahları herkesten, hepimizden erken kalkıp, olağan sabah yürüyüşlerini gerçekleştiren; devrimci kadim Dostum, Cemiyet Önderi, Gazeteci-Yazar-Şair OKAN YÜKSEL’in dönüş güzergahı onun bir sokak ötesinde oturduğumuz bizim Celal Bey Asfaltından geçer. Her Pazar Sabahı olduğu gibi, bu Pazar sabahı da, Onun özellikle en nadide fırınlardan özenerek temin edip, gönlünden koparak itinayla soframıza sunduğu; sıcacık taze boyozlarla, fırınlanmış yumurtalarla, taze sıcak gevreklerle ve has Bergama Tulum Peynirleriyle, bal ve reçellerle tamı tamına bir DARİO MORENO KAHVALTISI yaptık. Önce Dario Moreno’nun “Canım İzmir”ini dinledik. Ardından “Abdi İpekçi” üstadımızın çok sevdiği, sözlerini Paris’te Attila İlhan’ın yazdığı Dario’nun ünlü “JEZEBELL” şarkısını dinledik. Gözlerimiz yaşardı. Hüzünlendik Biz Yine… Evet; 36 yıl önce bugün, 1979’un 1 Şubat’ında Türk Gazeteciliğinin her anlamda öncü, önder ve lider ismi, Milliyet Gazetesi Genel Yönetmeni; Benim de ilk “gazetecilik öğretmenim”, Abdi İpekçi’yi haince planlanmış bir sükast sonunda yitirmiştik. Dün de 25 yıl önce 1990 yılının 31 Ocak’ında yine haince planlanmış bir sükastla yitirdiğimiz, “Hocaların Hocası”, “Atatürkçü Düşünce Dernekleri”nin Kurucusu ve ilk Genel Başkanı Prof. Dr. Muammer Aksoy Hocamızı andık. 92 yıllık Cumhuriyetimizin son 40 yılında maalesef, “karanlıkları aydınlatmak” için uğraş veren yüzlerce aydınımızı ve “”Atatürk Cumhuriyetçisi” değerlerimizi faili meçhul terör cinayetlerine kurban verdik.Bazı cinayetlerde birileri katil olarak yakalandı. Ancak; o katilleri asıl yönlendirenler, yani tetiği çektirtenler, “vur emrini verenler” bir türlü yakalanamadılar. Evet; bugün Şubat’ın ilk günü. Genelde hüzünlerle, üzüntülerle, bazen küçük mutluluklarla yaşanmış; ancak yakın geçmişte yaşanılmış “faili meçhul terör cinayetleriyle” hatırlanan bir ocak ayını daha gönderdik. Ocak aylarına kıyasla daha sakin yaşanılmış, ancak ilk gününde Şehit Gazeteci Abdi İpekçi Değerimizi özlemle ve rahmetle anarak başladığımız, 2015’in bu Şubat ayının; sağlıklı, mutlu, olaysız, kazasız, sıkıntısız, huzurlu ve aydınlık geçmesini diliyorum. Özellikle; 2 haftadır, hasta yataklarında çok zor saatler geçiren, yaşam uğraşısı veren; YAŞAR KEMAL Üstadımızla, FİKRET OTYAM Üstadımıza acil şifalar diliyorum. Onlar için iyi haberler almak istiyorum. İyilik, güzellik duaları yapıyorum.Biraz da 84 yıl öncesinin İzmir’ini düşünmeye başladık. 84 yıl önce bu günlerde Gazi Mustafa Kemal Paşa’mız İzmir’deydi. 84 yıl önce 2 Şubat 1931 günü, (yani yarın), Yüce Atatürk’ümüz İzmir’de Kordonboyu’nda sonradan müze yapılan evinde konaklıyordu. Atatürk’ümüz bu defa ki ziyaretini genellikle kültür’e ve eğitim’e ayırmıştı. Sabah saatlerinde şimdilerde; Kapılar Semtinde bulunan ve İzmir Büyükşehir Belediyesinin Kültür Merkezi olarak değerlendirdiği, “İzmir Gazeteciler Cemiyeti”nin ise ”Basın Müzesi” olarak kullandığı, o ilk Cumhuriyet yıllarının ilk “müze örneklerinden” olan “Asar-ı Atika Müzesi” ni ziyaret ederek, arkeologlardan ve müzecilerden İzmir’in ve çevresinin tarihi değerleri hakkında bilgi almıştı. Daha sonra yürüyerek İstasyon’a geçmiş ve trenle Karşıyaka’ya giderek, ikindi saatlerinde; Annem Neriman Öğretmen’in ve sonradan ünlü bir sanatçı olan Safiye Ayla’nın da okudukları Karşıyaka Kız Muallim Mektebi’ni 2’nci kez ziyaret etmişti. Okulun yöneticilerinden Muallim Sabiha Hanım’ın özel olarak görevlendirdiği Annem Neriman Öğretmen’in bizzat kendi elleriyle yapıp, sunduğu kahvesini de içtikten sonra; Karşıyaka’nın çeşitli okullarından gelen öğretmen ve öğrencilere hitap ederek, “Cumhuriyet’le kalkınmanın öneminden” ve 2,5 yıl sonra yaşanılacak olan “Cumhuriyet’in 10’ncu Yıldönümü Kutlamaları”ndan bahsetmişti. İzmirliler olarak, Atatürk’ü daha iyi tanımak ve anlamak için, Atatürk’ün İzmir’de yaşamış olduğu o efsanevi günlerini çok iyi izlememizin şart olduğuna inanıyorum. Çünkü Atatürk’ün İzmir Günleri daima ayrıcalıklı ve ilginç olaylarla süslüdür. Atatürk Türkiye ile ilgili en önemli kararlarını belki de tesadüfen ama, hep İzmir’de ve Şubat aylarında almıştır. Örnek mi istersiniz; Milli Mücadeleden 6 ay sonra, Cumhuriyetin ilanından 9 ay önce “1923 İzmir İktisat Kongresi”ni İzmir’de toplamıştır. Cumhuriyeti kuracağını ve Altı ok ilkelerinin Anayasa’ya gireceğini ilk kez İzmir’de açıklamıştır. “1926 Türk Medeni Kanunu”nun ilk müzakeresini, bir Şubat ayında Mahmut Esat Bozkurt’la İzmir’de yapmış ve 17 Şubat 1926 da kabulünü sağlamıştır. Daha pek çok örnek verebilirim. Geçtiğimiz hafta ortasında 27 Ocak 1923 günü, “Önemli Anadolu Temasları” nedeniyle Annesinin cenazesine katılamayan ve ancak Annesini yitirdikten 13 gün sonra İzmir’e gelen Gazi Mustafa Kemal Paşa’mızı, 92’nci yıl gününde tarihi Karşıyaka İstasyonunda bir grup arkadaşımızla birlikte coşku ve heyecanla (temsili anlamda) karşıladık ve Ata’mızın 92 yıl önce oturup kahvaltı yaptığı bir istasyon kahvesinde çay içerek andık. Hepimiz, kendimizi Atatürk’ümüzün yerine koyarak duygulandık. Şubat ayları benim için mutluluklarla acıların karıştığı bir aydır. Yaşantımın en mutlu ve de en acı günlerini şubat aylarında yaşadım. Bir şubat günü evlendim. Şükür Allah’a; 39 yıldır çok mutlu bir evliliğim oldu. Yine bir şubat günü yaşantımın en mutlu üçüncü hadisesi olan ikinci evladım Osman Mutlu’nun doğum sevincini tattım. Bu mutluluklardan her zaman mutluluk duydum. Yaşadığım acılara gelince; yazımın başında da belirttiğim gibi, Yaşantım boyunca en çok etkilendiğim kişi olan; Türk gazeteciliğinin duayen isimlerinden Abdi İpekçi Hocamı, 36 yıl önce, bir şubat ayının ilk günü terörist örgütün hain kurşunlarıyla kaybettim. İstanbul’da çocukluğumun ve gençliğimin en güzel günlerinde sesiyle, giyimiyle, parmaklarındaki antika yüzükleriyle ve kültürel üslubuyla çok etkilendiğim Barış Manço’yu, 16 yıl önce Abdi İpekçi Hocamla birbirinden 20 yıl aralıkla aynı gün,
1 Şubat’larda yitirdim. Moda plajında ve Caddebostan Budak Sinemasında müzik, neşe ve nostalji dolu günler, geceler yaşamıştık Barış Manço’yla... 11 yıl önce 2004 yılının, 8 Şubat pazar sabahında ise, çok sevdiğim bir dost insan olan Cem Karaca’nın 59 yaşındayken sürpriz ölüm haberini öğrenmiştim.
Cem Karaca ustanın acısıyla kahrolurken telefonum bu kez acı acı çalarak; Karşıyaka’nın ünlü futbolcusu, çocukluk arkadaşım Ceyhan Elyaban’ın ölüm haberini bildirmişti. 54 yaşında ölen Ceyhan Elyaban, altmışlı yılların sonlarından başlayarak Karşıyaka’nın ana takımına alt yapıdan kazandırılmış bir futbol yıldızıydı. Sporculuğuyla, ahlakıyla, efendiliğiyle emsalsiz bir arkadaşımdı. Yüksek okul mezunu, kaliteli dost bir futbolcuydu. Çocukluğumun İstanbul’da geçen Şubat gecelerini hiç unutamam. Her akşam şömineli ve odun sobalı, sıcacık Kalamış İskele Sahil Kahvesinde ki köşemizde bir grup müdavimle bir araya gelip, üstad Adnan Cemgil’in yönlendirdiği doyumsuz cumhuriyet yıllarının sohbetleri dinlerdik... Bu doyumsuz sohbetlere edebiyat, felsefe, müzik, tiyatro ve sanat dünyasından önemli isimler katılırdı. Bedri Rahmi Eyüboğlu, Genco Erkal, Cem Karaca, Barış Manço, Erol Evgin, Fikret Kızılok, Cahit Berkay, Müjdat Gezen, Mehmet Akan, Yılmaz Gruda, Çetin Emeç, Yavuzer Çetinkaya, Ali Şerif Onaran, Günay Akarsu, Sinan Cemgil, Şirin Cemgil, Oya Baydar (Sencer), Muzaffer Sencer, Salah Birsel gibi o yılların pek çok entelektüel ismi Kalamış İskele Sahil Kahvesinin emsalsiz müdavimleriydiler. Kalamış İskele Kahvesinin kara tarafında ise ünlü Todori Meyhanesi vardı. Selahattin Pınar, Prof. Celal Esat Arsever, Bedri Rahmi Eyüboğlu, İbrahim Çamlı, Nezihi Neyzi, Ali Cevat Ziya Bey, Hamiyet Yüceses, Şükran Ay, Şevket Rado, Cihat Baban, Ercüment Batanay, Mustafa Kandıralı, Kenan Büke, Ulvi Uraz, Zıt Kardeşler, Selahatttin Uzel, Ali Zait Oraloğlu, Lale Oraloğlu gibi bazı ünlü isimler de Todori’den çıkıp, geç saatlerde de olsa “Kalamış İskele Kahvesine” intikal ederlerdi. Cem Karaca’nın öncülüğünü yaptığı Anadolu Rock Müziğinin ilk örneklerini bizler ilk kez saydığım bu isimlerle birlikte bizzat Cem Karaca’nın, Fikret Kızılok’un, Barış Manço’nun ve Modern Folk Üçlüsü’nün ağzından dinleme şansını yakalamıştım. Yıllar sonra “İzmir Enternasyonal Fuarı”nda yöneticilik görevi üstlenince, ünlenmiş bir sanatçı olan Cem Karaca ile “Enternasyonal Fuar” dönemlerinde bayağı samimi olmuştuk. Cem Karaca 1973’den 1979 fuarına kadar, aralıksız 7 yıl her gün gece yarılarında sahne almasına rağmen fuarın en çok izlenen sanatçısıydı.
O yıllardaki kültür anlayışı çok farklıydı. Sonra ki yıllarda büyük kalabalıklar toplayan İbrahim Tatlıses, Müslüm Gürses, İzzet Altınmeşe gibi sanatçılardan çok daha fazla kalabalık toplayan sanatçıların başında Cem Karaca gelirdi. Anadolu’nun otantik kültürü Cem Karaca’nın sesi ve besteleriyle farklı bir anlayışla fuar gecelerini renklendirirdi. Cem Karaca ilk eşi Feride ile birlikte yeni doğan bebeği Emrah ve baldızı sanatçı Azra Balkan ile Plevne Bulvarında her fuar dönemi bir aylığına tuttukları möbleli bir dairede kalırlardı. O yıllarda bizim de paramız boldu. Cem Karaca’ların geçici evlerinde ki sofralarımızı Büyük Efes Otelinden İlyas ve Nevzat Ustalar kurarlardı. Zaman zaman Nedim Demirağ’ın Cafe Plaza’sından ya da Timur Gönülşen’in Bonjour’undan mükellef sofralarımıza takfiye de isterdik. Bazı günler ise Fuar’daki Palmiyeler ya da Ada Gazinolarında toplanırdık. Tanju Okan, Barış Manço, Egemen Bostancı, Gönül Yazar, Halit Kıvanç, Ali Kocatepe, Ferdi Özbeğen, Osman Yağmurdereli, Suavi, Coşkun Sabah, Nükhet Duru, Fuar Müdürü Hamdi Asena, Dönemin ünlü Gazetecilerinden Özdemir Hazar, Erhan Ünver, Hamdi Türkmen, Cevher Kantarcı, Enver Delikçi, Erkin Usman, Hikmet Çetinkaya, Ceyhan Gür, Okan Yüksel, Tunç Saruhanlı, Öcal Uluç, Günal Sayın da soframızın temel konukları olurlardı. Belki fırsat bulamam. Fırsat bulmuşken Arkadaşım Cem Karaca’dan biraz daha bahsedeyim. Özellikle 1973’den 1979’a kadar olan İzmir Fuarlarında Cem Karaca ile beraber en onurlu birlikteliğimiz; fuara katılan “Filistin Kurtuluş Örgütü”nün pavyonuna maddi ve manevi destek temin etmemiz olurdu. Pavyon yetkilisi Filistin’in ezilmiş garip çocuğu Abdüsselam en yakın arkadaşımızdı. Dönemin Belediye Başkanı İhsan Alyanak’ın da desteğiyle Fuar’ın dışındaki bazı gazinolarda Cem Karaca’nın, eşi Feride’nin ve baldızı Azra Balkan ile Sanatçı Suavi’nin zaman zaman Tanju Okan ile Ayla Dikmen’in de sesleriyle katıldıkları bazı sanatsal ekstralar düzenlerdik. Kazanılan paraları ise kuruşu kuruşuna “Filistin halkına” gönderilmek üzere “Filistin Kurtuluş Örgütü” Fuar Temsilcisi Abdüsselam’a teslim ederdik. Hayatımın en heyecanlı ve en mutlu anlarını İstanbul’da Cem Karaca ile birlikte katıldığım; Şanlı 1 Mayıs Yürüyüşlerinde yaşadım... İstanbul’da güzergah boyunca Cem Karaca’nın benim tuttuğum akülü el megafonundan seslendirdiği 1 Mayıs marşları, Taksim’de ki sahnenin üzerinde Cem’in maestrosun da milyonların oluşturduğu o emsalsiz çok çok sesli koroyla doruğa yükselirdi. 12 Eylül 1980 darbesi sonrasında Cem Karaca ile yollarımız istemeden ayrıldı. Bir takım kişiler sanki o dönemin sorumlusu sadece Cem Karaca’ymış gibi Cem’e çeşitli iftiralar yüklediler. Cem’i hiç istemediği halde; annesi ünlü tiyatrocu Toto Karaca’nın Almanya’nın Köln Kentinde yaşayan bir akrabasının yanına gitmeye ikna ettik. Cem Karaca çok sevdiği vatanından 7 yıl gibi uzun bir süre ayrılmak zorunda kaldı. Onunla bayramdan bayrama, yılbaşından yılbaşına fırsat yakaladıkça telefonlaşır olduk. Asla saklamam. Gururla ve onurla açıklarım: Seksenli yıllardan itibaren Merhum Turgut Özal’ın yakın ve kadim dostu olma şerefini de yaşadım. Hiç unutmam; 1987 Fuarı’nın açılış günü güzel bir 20 Ağustos sabahıydı... Büyük Efes Oteli’nin Kadifekale denilen terasında kahvaltıdaydık. İzmir’li Belediye Başkanları Burhan Özfatura, Süha Baykal, Cengiz Bulut ve Nevzat Çobanoğlu, Manisa Belediye Başkanı Ertuğrul Dayıoğlu, Denizli Belediye Başkanı Ziya Tıkıroğlu ve Çeşme Belediye Başkanı Nuri Ertan hep birlikteydik. İyi hatırlıyorum; Bakan ve Parlamenterlerden Kaya Erdem, Ekrem Pakdemirli, Süha Tanık, Işın Çelebi, Timur Çınar ve Anap yönetiminden Cahit Gönlübol’da oradaydılar. Turizm ve Kültür Bakanı Mükerrem Taşçıoğlu’da oradaydı. Rahmetli Özal herkesin içinde bana seslenerek; ““Son Almanya seyahatimde aziz dostun Cem Karaca’yla birlikteydik. Sana selamı var. Semra ile bana güzel bir konser verdi. Memleket hasreti çekiyor. Yeniden vatandaşlığa dönmesi için Mesut Yılmaz ile Leyla Yeniay Köseoğlu’na kanun teklifi hazırlattım. İmzaya açtık. Herhalde Ekim başına kadar Cem Karaca dostuna kavuşacaksın””demişti… Bu haber benim için son derece sevindirici bir haberdi.
Akşam telefonla Köln’ü düşürüp, Cem Karaca’yı buldum ve müjdeyi verdim. Anneciği Toto Karaca’nın o yıl konuk sanatçı olarak geldiği Fuar’da, müjdeyi alınca dışa vurduğu sevincini hiç unutamam. Cem Karaca, her zaman vatanını milletini çok sevmiş gerçek bir halk sanatçısıydı. Manevi ve ulusal değerlere önem veren bir devrimciydi. Ezilen ve sömürülen insanın her zaman sanatıyla ve tüm kişiliğiyle yanındaydı. Cem Karaca Beni çok duygulandırdı. Şimdi yeniden Şubat Ayı’na dönüyorum. Ben her Şubat Aylarında; çok vakitsiz yitirdiğimiz Karşıyaka’lı Argun Akmoral ile Hakan Sazalan’ı, Sadi İplikçi’yi, Cem Karaca’yı, Ceyhan Elyaban’ı, Ali Kaluç’u ve Şubat ayı içinde ard arda hasret ve sevgiyle anacağımız; Murat Duyal’ı, Nezih Demirkent’i, Dr. Lütfü Kırdar’ı, Ord. Prof. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’nu, Bestekar Selahattin Pınar’ı, Prof. Dr. Nezihe Sönmez’i, Niyazi Mesta’yı, Hasan Ali Yücel’i, Adnan Kahveci’yi, Cezmi Zallak’ı, Zeki Şensan’ı, Emin ve Münir Birsel Kardeşleri, Tahir Bor Üstadımızı, Org. Şeref Bitlis’i, Milli Futbolcularımız Ahmet Tuna Kozan ile Ali Artuner’i ve İsmet Kocatoros’u hatırlarım. İnşallah artık şubat aylarında başka kayıplarımız olmaz. Bu listeye başka ilaveler de olmaz… Allah, hepsinden; rahmetini esirgemesin. Işık içinde yatsınlar. Tüm okuyucularımıza İzmir Beyi OKAN YÜKSEL Kardeşimle birlikte; esenlikle ve mutlulukla geçirecekleri bir Şubat Ayı diliyoruz. Sağlıcakla kalınız Sevgili Hemşerilerimiz…
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!