Tatlı dil ve güler yüz birçok iyiliğin ve güzelliğin anahtarıdır. İnsanları birbirine yaklaştırır, işleri kolaylaştırır, sorunları çözer, dostlukları pekiştirir, barış ve huzuru sağlar. Samimi bir tebessüm, tatlı bir söz ile katı kalpler yumuşar, kırık gönüller tamir edilir, inatçılar ikna edilir, kin ve nefret duyguları sevgi ve merhamete dönüşür.
Güler yüz ve tatlı dil, kendisiyle barışık olan erdemli insanların tutumudur. Onlar sevgi ve saygıyı, hoşgörüyü içlerinde barındıran insanlardır. Ortama huzur katar, etrafa pozitif enerji yayarlar. Şair boşuna dememiştir: “Bir tatlı tebessümün, bin vuslata bedeldir / Gözlerin hayat verir, aşkın ise eceldir.”
Öte yandan asık suratlı, sert sözlü ve kaba kimseler ise menfi tutum ve davranışlarla çevresindeki insanları ürkütürler, çevrelerinde çeşitli korku, kaygı ve endişeler oluşmasına yol açarlar. Çevresindeki insanların kalplerini karartırlar, aile yuvalarını çekilmez hale getirirler. Kötü, kaba, sert ve kırıcı söz ve davranışlar en çok sahibini rahatsız eder. İnsan ne ekerse, onu biçer. Rüzgar eken fırtına biçer.
Dini öğretilerimiz, insanlara tebessüm etmenin, güler yüzlü davranmanın, güzel ve tatlı söz söylemenin bir ibadet olduğunu bildirmiş. Kötü, kırıcı, incitici ve kaba söz, tutum ve davranışlardan kaçınılmasını istemiştir. Kur’an-ı Kerim, yumuşak sözün taş kesilen kalpleri ve katı yürekleri bile yumuşatacağına işaret etmiş, bunu da Hz. Musa ve Firavun örnekliğinde anlatmıştır. Yeryüzünde ululuk taslayan, haddi aşan, tahtını yıkacağından endişe ettiği için erkek çocukları kesecek kadar zalim, tanrılık iddiasında bulunacak kadar küstah olan Firavun’a, peygamberi Hz. Musa ve Harun’u gönderirken Yüce Allah onlara şöyle buyurmuş: “Firavun’a gidin, çünkü o sınırı çok aştı. Yine de ona söyleyeceklerinizi yumuşak ve nazik bir üslupla söyleyin. Belki aklını başına toplar veya insafa gelir, utanç duyar.”
Sevdiklerimize güzel ve tatlı söz söylemek bir tarafa kötü insanlara bile iyi ve yumuşak söz söylenmesini istemekte Kur’an-ı Kerim. Doğru yola ulaşmasına vesile olması için Firavun’a bile yumuşak ve nazik bir üslupla söz söylenmesi ilâhi bir emir olarak karşımızda dururken, eşimize ve çocuğumuza, anne ve babamıza, arkadaşlarımıza ve komşumuza, çevremizdeki tüm insanlara nasıl kaba davranabilir, nasıl kırıcı, incitici, hakaret edici kötü sözler söyleyebiliriz?
Sözlerimize, tutum ve davranışlarımıza kabalık ve nezaketsizlik karışmamalı. Sevgi ve saygı, şefkat ve merhamet, nezaket ve zarafet içermeli söz ve davranışlarımız. Dargınlıklara, kırgınlıklara yol açıcı olmamalı. Gönül alıcı olmalı, kırıcı ve gönül incitici olmamalı.
Hiç kimse hakaret içerikli, kırıcı ve incitici sözler duymak, kaba-saba tavırlara muhatap olmak istemez. Bu tür söz, tutum ve davranışlar muhatabının kalbinde onulmaz yaralar açar. Atalarımız; “Çivi çıkar, izi kalır”, “Kılıç yarası onulur, dil yarası onulmaz” demişler. Buna karşılık, “Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır” demiş atalarımız. “Söz gümüşse sükut altındır” diyerek yeri geldiği zaman konuşmamızı öğütlemişler.
Medeni ve olgun bir insan, çevresi için acı veren, kötü konuşan insan değil, bilakis gönül sevindiren, tatlı konuşan insan olmalı. Güler yüzlü, tatlı dilli olmak, gönül almak en büyük insanlık meziyetidir. Genelde tüm insanlar, özelde aile fertleri, birbirlerine karşı acı ve kırıcı sözlerden kaçınmalı. Adeta, ağzından bal akıyor dedirtmeli. Yazımızı rahmetli Neşet Ertaş’ın dizeleriyle sonlandıralım: “Tatlı dile güler yüze / Doyulur mu doyulur mu / Aşkınan bakışan göze / Doyulur mu doyulur mu / Doyulur mu doyulur mu / Canâna kıyılır mı / Canânına kıyanlar / Hakk’ın kulu sayılır mı.”
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!