Sosyal bir varlıktır insan. Toplum içinde yaşaması, psikolojik, biyolojik ve iktisadi bir ihtiyaçtır. İnsanın varlığını onurlu, güvenli ve huzurlu bir şekilde devam ettirebilmesi de büyük ölçüde diğer insanlarla olan münasebetlerine bağlıdır. Bu da insanlarla iletişim ve etkileşiminde belirli ölçülere riayet etmesini zorunlu kılmaktadır. Birlikte yaşamanın gerektirdiği bütün bu ölçülere de nezaket kuralları denmektedir.
Nezaket kuralları, kişinin diğer insanlarla sağlıklı iletişim kurmasını temin eden, insani ilişkileri güçlendiren ve pekiştiren temel insani ve ahlaki prensiplerdir. İnsan olmanın nezaketini hatta kişinin kendine saygısını temsil eder. Nezaket kuralları, görgü kuralları gibi birlikte yaşamanın tabii gerekleri olan sosyal düzen kurallarına uyma hususunda azami titizliğin gösterilmesi, toplum içinde birey olma konum ve sorumluluğunun da tabii bir gereğidir.
Nezaket ve zarafet, insanlar arasında gönülleri kaynaştıran, kin ve nefreti gideren, ilişkilere derinlik kazandıran en önemli hasletlerdir. Nezaket ve zarafet; insana değer vermek, insana saygıdan ödün vermemek, söz ve eylemlerde kırıcı olmaktan kaçınmak, incitici tutumlardan sakınmak, kibar davranmaktır. Nezaket ve zarafet; davranışlarında samimi olmak, gönül alıcı sözler söylemek, samimi bir tebessüm sunabilmek, gerektiğinde iltifatta bulunabilmek, hata yapmışsa özür dileyip gönülleri yeniden kazanmak, kendisinden özür dilenmiş ise kabul etmek, özür dilemese da hata yapanın hatasını görmezden gelmek, yaptığı iyiliğe karşı teşekkür beklememek, gördüğü iyiliğe ise teşekkür etmek, konuşanın sözünü kesmemek ve sonuna kadar dinlemek, hatayı yüze vurmamak, insanı rencide etmekten kaçınmak, hata yapanı toplum içinde değil ilgili şahısla baş başa kaldığında ya da genele hitap ederek incitmeden, uygun bir üslupla uyarmaya çalışmaktır. Nazik ve zarif insan, görgü kurallarını tüm yaşantısında sergileyen, içi güzel, ruhu güzel, yüzü güleç, bakışları, bedeni, elbisesi temiz, dili tatlı, davranışları oturaklı ve asil insandır.
Kırıcı olmak, kaba davranmak, insanları birbirinden uzaklaştıran, başta aile olmak üzere tüm kurumsal yapıları dağıtan bir özelliğe sahiptir. Saygısız tutumlar, hatada ısrarcı olmak, özür dilememek, özrü kabul etmemek, affetmemek, buyurgan tavır takınmak, toplum içinde hatasını yüzüne vurmak, rencide etmek, karşısındaki hatasını anladığı halde inadına üstüne gitmek, karşısındaki insan konuşurken başka bir şeyle ilgilenmek kabalığın en fazla öne çıkan yönleridir.
Dini öğretilerimiz, nezaket ve zarafeti öğütlemiş, davranışlarda kabalığı, ilişkilerde sertliği, sözlerde kırıcılığı, hatada hoşgörüsüzlüğü kısacası taş kalplilik ve merhametsizliği yasaklamıştır. İyilik olsun diye yapılan bir eylemde miktarı ne olursa olsun incitici bir tutumun bulunması halinde onun iyilik olmaktan çıkacağını ve bunun Allah katında bir değerinin bulunmayacağını açıkça belirtmiştir.
Ne yazık ki günümüzde adeta bir kasırga gibi insanları girdabına çeken bencillik, bireysel çıkarcılık, hırs ve ihtiras, kibir ve haset gibi duygular dünyayı bir rekabet alanına dönüştürmekte, nezaket ve zarafet, letafet ve merhamet gibi değerlerin ihmal edilmesine ve aşınmasına sebep olmaktadır. Adeta durmaksızın , soluklanmadan hızlı bir koşuşturma içinde, amansız bir şekilde zaman ve birbirleriyle yarışanların kendilerini toplumun bir parçası olarak görmeleri, nezaket ve zarafet prensiplerine uymaları hayli güçleşmektedir. Dolayısıyla nezaket ve zarafet gibi değerler hayattan çekilivermekte ve gün geçtikçe yokluğunu daha fazla hissettirmektedir.
Oysa gittikçe bencilleşen ve bireyselleşen, bireyselleştikçe yalnızlaşan, yalnızlaştıkça bunalan ruhların nezaket ve zarafete, sevgi ve saygıya, dostluk ve arkadaşlığa, şefkat ve merhamete ve daha da önemlisi birbirlerine ne kadar da ihtiyacı var…
Nezaket ve zarafetin egemen olduğu, sadece insanlara değil varlık âleminin tamamına nezaket ve zarafetle davranıldığı bir dünya dileklerimle.
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!