Bazen bir insanın suçsuzluğu kadar yalnızlığı da can yakar.
Bugün içeride olanın adı CHP İzmir İl Başkanı Şenol Aslanoğlu. Delil yetersizliğinden tutuksuz yargılanabilecekken mahpus. Bu yalnızca bir hukuk meselesi değil, aynı zamanda bir yol arkadaşlığı sınavı.
Genel Başkan, “İl başkanım masumdur.” diyerek onun arkasında duruyor. Partimiz de aynı çizgide: dayanışmayı göstermek, zor gününde sahip çıkmak istiyor. Ama bir de “dışarıdakiler” var. Onlar, başka adayların da bu göreve talip olma hakkı bulunduğunu; kimsenin önünün kapatılmaması gerektiğini savunuyor.
Haklılık iki tarafta da kendince var, fakat asıl mesele bambaşka bir yerde gizli:
Acaba gerçekten mesele, bir koltuğa kimin oturacağı mı?
Unutmayalım ki Aslanoğlu da bir önceki seçimde anlamlı bir farkla kazanmış ve o koltuğa oturmuştu. Koltuklar gelip geçici; ama bir yol arkadaşına darda sahip çıkma kültürü, bir partinin ruhunu yaşatır. O kültür kaybolursa, geriye yalnızca koltuklar kalır.
Hani biz, “Ben değil biz varız.” diyen sosyal demokratlardık.
Şimdi ne oldu bize?
Yoksa biz de mi tüketim kültürünün hızlı unutkanlığına kapıldık?
Bir yol arkadaşımız dara düştüğünde, “Benim yerim garanti olsun.” diye sessizleşiyor, empati kurmadan yüzümüzü çeviriyor muyuz?
Sosyal demokrasinin özü paylaşmaktır — sadece ekmeği değil, yükü de.
Bugün içeride biri varsa, dışarıda biz eksik kalmışız demektir.
Çünkü bir hareketin büyüklüğü, güçlü zamanlarında değil; zor zamanlarda birbirine ne kadar sahip çıkabildiğiyle ölçülür.
Hayat elbette devam eder.
Ama bazı insanlar, bizim sen ben kavgasının içinde unutulur.
Unutmak kolaydır; hatırlamak ise, sorumluluk ister.
Bugün mesele bir koltuk değil, bir duruştur.
Eğer dayanışmayı unuttuysak, o koltuk zaten boş kalmış demektir.
Çünkü bir partiyi ayakta tutan, oturanlar değil; kalkıp omuz verenlerdir.
Bizim koltuk kavgamızın içinde unutulur sessizlik yok.
Şimdi siz yanıtlayın:
Koltuk mu, dayanışma mı?
Bizim demagojimiz de bu olsun.
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!