İnsanoğlunun yaşam boyu güven duyacağı, sırtını dayayacağı, belki de ailesi kadar destek aldığı veya kendisine “İkinci Şans”ı tanıdığı kişilere olan sevgi ve saygısı asla değişmemeli. Kesinlikle vefa duygusu ön plana çıkmalı.
Büyük bir çoğunluk, vefayı mecazi anlamda kullanarak, “Vefa bir bozacı değil ”den başlayıp da; “Vefa artık semt adı olarak kaldı ”ya getirirler. Büyük bir çoğunluk da “Vefa bir lise adı, İstanbul’da bir semt olarak kaldı” diyerek bunun olumsuzluğunu dillendirmektedir.
Peki, vefa nedir?
Vefa, sözünü yerine getirme, sözünde durma, sevgi, dostluk ve bağlılıkta kararlılık ve dini sorumluluklarını yerine getirme anlamlarına gelir. Vefa, sevgide devamlılık demektir. Vefa demek, ihtiyaç hâlinde ona yardım etmektir. Gerçekten de unutmamak, hatırlamaktır…
İnsanın içini eritecek güzel duyguları barındıran bu söz için kendi kendimizi sorgulamalıyız “Ben vefalı mıyım?” diye…
Fikrimi soracak olursanız. Olmazsa olmazımdır… Asla unutmak yakışmaz. Karakterimle de uyuşmaz aksi hali… Bilenler de bilir!
Bazen elde olmayan nedenler geciktirebilir ama asla unutturmaz… Yapılan iyilik de yerde kalmaz!..
Hayatıma veya aileye dokunan tıp adamlarından söz edecek olursak, öncelikle hem şehrim olan, aynı kulüp, dernekte de omuz omuza çalıştığım, pek çok sosyal sorumluluk projelerini paylaştığım, hayata geçirdiğim birisi. Öncelikle son derece çalışkan, duygusal ve insancıl. Aile yapısına ve dostluğa önem veren birisi. Karşıyaka ve Menemen İlçe Sağlık eski, şu anda da Foça Müdürü olan Dr. Yıldıray Çığırgil ne zaman desteğini hissetsem yanımda oluyor. Gerçekten beyefendi, işinin ehli ve koltuğunu sonuna kadar hak eden bir tıp ve görev adamı… Onun gibi başımın sıkıştığında aradığım isimlerden İzmir Bakırçay Üniversitesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Başkanı Prof. Dr. İlker Gül… KKTC görev yaptığı dönemde, bir futbol maçından sonra sosyal medyada yazdığı maç yazısı paylaşımından sonra tanıştığım Gül, o dönemde KKTC Girne Üniversitesi Dr. Suat Günsel Hastanesi'nde Kardiyoloji Anabilim Dalı Başkanı olarak görev yapıyordu. Alanında Türkiye'nin ön sıralarındaki Prof. Dr. İlker Gül, özellikle ameliyat edilemeyen veya operasyon riski yüksek olan kalp kapak hastalıklarının ameliyatsız yöntemlerle tedavi edilmesindeki başarısıyla biliniyor. Şu anda da ülkemizin dört bir yanına olduğu gibi Balkan ülkeleri başta olmak üzere Avrupa ve Ortadoğu’ya da şifa dağıtıyor…
İzmir Bakırçay Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Tarih Bölümü’nde Dr. Öğretim Üyesi, tanıştığım dönemde İzmir Valiliğinde Avrupa Projelerinin tuttuğunu koparan ismi Dr. Özlem Gül’ün değerli eşi aracılığıyla da sohbetimizi ilerlettik. Harika bir aile. Bir yandan ikizlerini en iyi şekilde büyütürken, diğer taraftan da insanlığa inanılmaz yararlar sağlıyorlar. Yazmakla bitmez… Aslında Özlem’in Avrupa Fon projelerine attığı imzalar, birlikte bir dönem bizim de kulüp olarak katkı sunduğumuz Avrupa Spor Haftasındaki olağanüstü çabaları unutulacak gibi değil… Şimdi bile konu gündeme gelse, “Özlem hocayı arasak mı?” demekten kendimizi alamıyoruz…
Benim gibi Alaşehir doğumlu olması nedeniyle hem şehrim dediğim Dr. Sonay Türker’e de saygım ve sevgim inanılmaz. Kalp damarlarımdaki daralmaları tespit eden, 2 anjiyo ve bypass ameliyatımda da beni bir an yalnız bırakmayan, Prof. Dr. Eyüp Hazan gibi bir hekime teslim eden, halen dostluğumuzun “ağabey-kardeş gibi” sürdüğü Sonay’a o günler ne zaman gündeme gelse teşekkür ediyorum. Bostanlı ve Mavişehir Kardiya Kardiyoloji Merkezi'nin ortaklarından olan, kardiyoloji uzmanı Dr. Sunay Türker gibi o dönem bir üniversitenin Tıp Fakültesi Dekanı olan Prof. Dr. Eyüp Hazan benim “İkinci Bahar”ımı yaşatan isim… Ona her zaman minnet duyuyorum. Tıptaki sihirbazlığının yanı sıra, insan olarak “10 Numara, 5 yıldız” diyebileceklerimden olan “harika insan” Prof. Dr. Eyüp Hazan da insanlara şifa dağıtmaktan geri kalmıyor. Göğsümü gere gere önerdiğim konusundaki ilk isim…
Bostanlı 2 Numaralı Sağlık Merkezinde aile doktorumuz Dr. Aşkın Kesal da “muhteşem insan”lardan birisi… Ne zaman ziyaretine gitsem, tüm hastalarıyla olduğu gibi bizimle de güler yüzle ilgilenmesi, derdimize çare olmaya gayret etmesi gerçekten sevindiriyor. En son (3 ay önce) eşimle tahlile gittiğimizde eşimi neden merdivenlerden çıkarıp yorduğumu sitemle söyledi. Her ne kadar “Vatandaş olarak kuralları çiğnememeliyiz” dediysem de, bu tip hastaların önceliklerinden söz etti, “Biz gelir aşağıda kanı alırdık” dedi. Bu bile onun hastalarına ve insana verdiği değerin bir göstergesi. Üstelik de şampiyonun babası… Kızı Miray Müge, teniste çeşitli başarıları elde etmenin yanı sıra Türkiye Şampiyonu…
Türkiye'nin gerçek anlamda ilk artroskopik cerrahi merkezini İzmir'de kuran, hasta denecek kadar Altay taraftarı, doğduğu yer Buca sevdalısı Uzman Dr. Levent Köstem’in de yeri apayrı… Şu anda Urla’da Türkiye’nin gerçek anlamdaki ilk ve tek zeytin ve zeytinyağı müzesini kuran, doğal beslenmeyle ilgili dünyaya örnekler sunan, sporcu tedavisinde ünü Türkiye’den diğer kıtalara ulaşan, binlerce sporcu ve hastaya şifa olan ve onları hayata, spora yeniden bağlayan Dr. Levent Köstem de “Adam gibi Adam”lardan birisi… Onun da geçmişteki sağlık desteklerini unutmamız imkânsız…
Ve gelelim Dr. Şaban Acarbay’a… Yıllara dayanan bir ağabey-kardeş ilişkisi içinde olduğum, çok sevdiği bir insan. Sporcu Sağlık Merkezi Başhekimi görevini üstlendiği dönemlerde takımlara ve sporculara inanılmaz sağlık desteği verdi. Hayatını spora adayan, milli takımlarda da doktor olarak görev yapan Acarbay, İzmir’de çok insana iyilikleriyle dokunmuş, yaşamlarına doğru yön de verip, haklı takdir toplayan olağanüstü bir iyilik timsali… Tıp ve spor dünyasında, gökyüzünün en parlak yıldızı olan Sirius kadar elit bir yapısı olan Dr. Acarbay için “öl de, öleyim” diyecek o kadar çok kişinin olduğuna eminim ki… İşte bu da sevginin yarattığı saygının eseri… Onun da forması 10 Numara, yıldızı 5…
Ulu önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk ne demiş: “Beni Türk Hekimlerine emanet ediniz.”
Bu sözün arkasında duruyor ve unutmuyoruz…
Biz vefanın semt olduğunu da, dostluk için kullanıldığını da çok iyi biliriz…
Vefalı dost olduğumuzu göğsümüzü gererek söyleyebiliriz de; bazıları için soru işaretlerim doğmuyor da değil… Yanılmışız demek de bizi üzecek! Ama ne yapacaksınız ki, dilin kemiği yok… Aceleci olmadan, beklemek, aramak, sormak… Eğer “ben dostum” diyorsan doğrusu bu değil mi?
Bekle ki, “sana işi düşsün de arasın” demek de istemiyorum ama… Gerçekleri de fazla gizleyemiyorsunuz.
İZVAK Başkanı Ali Erten’den geçen haftaki yazımızla ilgili olarak, sitem kokan yazı geldi. Ona teşekkür etmeyi unutmuşum.
Sevgili dostum; biz unutmayız. Hele sevdiklerimizi, saydıklarımızı dersen de asla… Bizi, bazılarıyla bir tutmamanı öğütlerim… Elmalarla armutları karıştırma lütfen…
Bugüne kadar hiç kimsenin hakkını yemedik, yemeyiz… Çünkü nalıncı keseri gibi tahtayı kendimize yontmayız… Testere misali; talaş her yere eşit düşer! Doğruları, hakkı ve haklıyı her zaman ön plana çıkarırız.
Yazıda ne dedik: Sabır…
Neden bir hafta daha sabretmedin?
Bak bu hafta için yazdığım yazıyı (Gizli kahramanlar arasında senin bana yolladığın, sen başta olmak üzere tüm isimler de içindeydi) geri çektim, bu satırları karaladım…
Ne derler bilir misiniz? “Sabreden derviş, muradına ermiş!..”
Beklemesini sever, sabreder, iyileri kötüleri tartar ve öyle yazarım… Çünkü öfkeyle kalkan zararla oturur, sevgili dostum… Seni uzun yıllardır tanırım, halen de dostuz diyebiliyorum… Seni severim, sayarım. Bizim yokluk içinde kuruluş aşamasında büyük uğraş verdiğimiz, en kötü döneminde yönetiminde çalıştığımız kurumu en iyi döneminde güzel yerlere de sen getirdin. Statlar konusunda olağanüstü çaba harcadın. Bunu da asla inkâr edemeyiz… Ama biraz sabırlı ol lütfen!
Bak stat için harekete geçildi. Harika bir komisyon kurulduğunu öğrendik. İşler tıkırında gidecek. Saat doğru işleyecek!.
Şeyh Edebali’nin güzel bir sözüdür: “Sabır kara bir dikeni yutmak, diken içini parçalayıp geçerken de hiç ses çıkarmamaktadır.”
Amaç stadın yapılması değil mi? Önemli olan bu… Artık, aracın hiç önemi kalmadı…
Teşekkür mü istiyorsun? Ettim…
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!