Hemen herkes, kişilerle, hatalarıyla, fiilleriyle, söyledikleriyle, yaptıklarıyla uğraşıp duruyor.
Taşıyıcı kolonları, mukavvadan yapmışlar, üzerlerine yükleri bindirmişler gibi.
Yani, binanın temeli çürük, odaların dekorasyonu ile ilgilenmeye benziyor. Hep ayni konular gündeme getiriliyor. Nakarat gibi, tekrarlanıp duruyor... "Eski tas, eski hamam!.." misali, sürüp gidiyor.
Oysa, problemler, sistemlerden kaynaklanıyor. Sistemleri ise, toplumun kendisi, seçimleriyle, tercihleriyle ve istekleriyle oluşturuyor. Zamanla kökleşiyor. Eğer bozuk çıkarsa, telafisi çözümsüz noktalara taşınıyor.
Bu bozuk sistemlerin oluşmasında, küçük ya da büyük, herkesin hatası bulunuyor. Ama, ne yazık ki, kişiler, kendisini unutmuş,
devamlı başkalarını suçlamayı sürdürüyor.
İlke edinmiş adeta. Hep kendisi doğruyu biliyor. Hep kendisi haklı düşünüyor. Hiç hata yapmıyor. Veya daha önce hiç hata yapmamış. Bu bozuk sistemlerin içerisinde, kendisinin payı hiç yokmuş gibi!...
Geçmiş dönemlerden gelen bozuk oluşumları, dikkate almadan, devamlı eleştirmek, acaba doğru mu? Şikayetçi olduğumuz tüm problemlerde, kendimize düşen hisseyi, mutlak görmeliyiz.
Perşembe'nin gelişi, Çarşamba'dan belli olurmuş, deriz ya!... Onlarca yıldan beri, bu günü görüyorduk. Yani, her şey görüne görüne geldi. Ancak, herkes, kendini seyretmekten, etrafını göremedi. Çevresindeki yangını, televizyon seyreder gibi seyretti.
Ne zaman ki, çukura düştü. Köşeye sıkıştı. Tehlike çanları çalmaya başladı. Ya da yumurta kapıya geldi. Şimdi de, çare aramaya, yer bulmaya çalışıyor. Pek tabii ki, bu o kadar kolay değil artık. Mücadelede, hata yapma hakkı kalmadı.
Gerçeği görelim ve aklımızı başımıza toplayalım. Yine acı şeyler yazdım. Kusura bakılmasın. Çünkü, tatlı şeyimiz kalmadı ki!... Sadece, acılarımız var!... İsteyen, istediğini alsın. İstemediği de yerde kalsın!...
"KISSADAN HİSSE!...." Anlayanlara!....
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!