Bazen bir kağıt parçası, bir semtin ruhunu taşır size.
Arşivlerdeki tozlu raflardan çıkan, 1930’lu yıllara ait o gazete kupürü tam da böyle bir şey.
Başlığında "K.S.K. Nizamnamesini Değiştirdi" yazıyor. Mekân: sonraları adı Melek olacak olan Karşıyaka Lüks Sineması.
Gözlerinizi kapatın ve o günü hayal edin.
Bir sinema salonu...
Kulübümüzün kaderini çizmek için toplanmış; avukatı, esnafı, eşrafı, genci, yaşlısı yan yana oturmuş. O gün o salonda konuşulan şey sadece tüzük maddeleri değil, "Biz kimiz ve nasıl bir arada kalırız?" sorusunun cevabıydı.
Bugün, kulübümüzün anayasası sayılan tüzüğümüzü yenilemek için sandık başına gitmeye hazırlanırken, Lüks Sineması’ndaki o "Kolektif Aklı" yeniden masaya yatırmak zorundayız.
Çünkü Karşıyaka Spor Kulübü’nün tarihsel kodlarında "az olsun benim olsun" değil, "çok olalım, tek yürek olalım" ilkesi yatar.
25 Kişilik Dev Kadro: "Ben" Değil, "Biz" Diyebilmek
Belgede dikkatimi çeken en çarpıcı detay, o dönem oluşturulan "Merkez Heyeti".
Tam 25 kişi!
O günün Karşıyaka’sının nüfusunu düşününce, bu sayı muazzam bir kapsayıcılık demek. Listede kimler yok ki? Avukat Mustafa Münir’den Hacı Davut Zade Rahmi’ye, Çulluzade Sait’ten Fırka Reisi Tahir Bey’e kadar semtin tüm dinamikleri orada.
Atalarımız bize şu mesajı veriyor: "İcraat 3-5 kişiyle yapılır ama temsil topyekûn yapılır."
Bugün tüzük tartışmalarında yönetim kurullarını daraltmayı, karar mekanizmalarını "hız" adına izole etmeyi konuşuyoruz. Oysa Karşıyaka’nın ihtiyacı olan şey izolasyon değil, entegrasyondur.
1930’larda o 25 kişi, semtin her sokağına, her caddesine, her ailesine dokunan birer "kanaat önderiydi".
Yönetim, üyeden kopuk bir "plaza katı" değil, Karşıyaka’nın ta kendisiydi.
Bizim bugün üyeyi küstüren, "Nasılsa fikrim sorulmuyor" dedirtip kenara iten yapıdan; o 25 kişilik Merkez Heyeti ruhuna, yani "Söz hakkı olanın aidiyeti de olur" felsefesine dönmemiz şart.
Üye Kaybetmek: Bir Bilançodan Fazlası
Bir Mali Müşavir olarak şunu net söyleyebilirim: Şirketlerde sermaye paradır, ama spor kulüplerinde sermaye "insan"dır. Bir üyeyi kaybetmek, bilançoda "duran varlık" kaybetmekten farksızdır.
Eğer tüzükler, sadece aidat toplayan ve oy kullandıran mekanik metinlere dönüşürse, o kulübün ruhu çekilir.
Bugün neden 30 yıllık üyelerimizle 18 yaşındaki yeni üyelerimiz arasında bir köprü yok? Neden eski tüfeklerimizi, konusunda uzman üyelerimizi küstürüp kenara itmek yerine, tüzüğümüzde tanımlanmış "Danışma Kurulları" veya "Onur Kurulları" gibi kurullarla ile sistemin içine, yani "evin içine" davet etmiyoruz?
Kulübün anayasası olarak belirteceğimiz böylesine önemli tüzük değişikliği için neden bir çağrı açıp kulübünün geleceğine katkı sağlamak isteyen uzman kişileri davet etmiyoruz?
Lüks Sineması’ndaki o gün, "Hami Âzalar" yetki kullanmak için değil, gemi fırtınaya yakalanırsa rotayı tutmak için oradaydı.
Bizim de bugün, üyeyi sadece "oy veren" değil, kulübün manevi bekçisi (hamisi) yapan bir tüzük anlayışına ihtiyacımız var.
Karşıyaka’da Geçmişten Geleceğe Miras
Belgedeki o "Merkez Heyeti", her sene üçte bir oranında kura ile değişiyordu.
Bu, "Koltuk kimsenin malı değildir, hizmet bir bayrak yarışıdır" demenin 1930’casıdır.
Bu sistem, kavganın değil, hizmetin önünü açıyordu. Kırgınlıkları, "sen-ben" davalarını bitiriyordu.
Bugün önümüzdeki kongrede oylanacak tüzük maddeleri ne olursa olsun, asıl oylamamız gereken şey niyetimizdir.
Amacımız, tüzük maddeleri arasına gizlenmiş yetkilerle iktidar alanları yaratmak mı? Yoksa Zühtü Bey’lerin, Refik Şefiklerin yaptığı gibi, bu camianın her ferdini "bu hikayenin kahramanı" hissettirecek bir Kolektif Kimlik inşa etmek mi?
Son Söz: Kapıları Açın, İçeri Hava Girsin
Tarih bize gösteriyor ki; Karşıyaka Spor Kulübü ne zaman içine kapansa, ne zaman "küçük olsun bizim olsun" dese sıkıntıya düşmüştür. Ne zaman ki Lüks Sineması’ndaki gibi kapılarını ardına kadar açmış, avukatıyla, esnafıyla, genciyle kucaklaşmışsa; işte o zaman destan yazmıştır.
Yeni tüzüğümüz, üyeyi "yük" gören değil, "güç" gören; eleştireni "muhalif" sayan değil, "fikir sahibi" sayan; geçmişi silen değil, ondan ders alan bir mutabakat metni olmalı.
Çünkü başka Karşıyaka yok. Ve bu armanın peşinden giden hiç kimseyi "kaybetme" lüksümüz yok.
Gelin, bu kongreyi bir tüzük çalıştayı planlayarak erteleyelim, konunun uzmanı kişilerden oluşan komisyon tarafından ön tespit ve çalışmaları yapılan madde değişikliklerini geleceğe miras olarak birlik içinde bırakalım.
Sadece maddelere değil, o Lüks Sineması’ndaki birlik ruhuna el kaldıralım.
Bu vesileyle; kapısını araladığımız 2026 yılının, tıpkı o sararmış fotoğraflardaki gibi omuz omuza verdiğimiz, "ben" değil "biz" diyerek büyüdüğümüz, kırgınlıkları unutup armamızın etrafında kenetlendiğimiz bir yıl olmasını diliyorum.
Yeni yılın, Karşıyaka’mıza hak ettiği şampiyonlukları, ülkemize ise huzur ve bereketi getirmesi temennisiyle... Yeşil-Kırmızı sevdamızla, Cumhuriyetimizin ışığında; tüm Karşıyaka camiasının ve İzmirli hemşehrilerimin yeni yılını en içten dileklerimle kutluyorum.
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!