İzmir'e bir uyarı daha: Yer altı su kaynakları risk altında

İzmir'de kuraklık ve yağış azlığı nedeniyle barajlardaki su seviyesi her geçen gün düşüyor. Planlı ve dönüşümlü su kesintilerinin yapıldığı kentte, içme ve kullanma suyunun büyük bölümü yer altı suyu kaynaklarından…

Karşıyaka Haber

Yer altı suyu kaynaklarının hem miktar hem de kalite açısından ciddi tehdit altında olduğunu vurgulayan İYTE Uluslararası Su Kaynakları Bölüm Başkanı Prof. Dr. Alper Baba, "Günümüzde yoğun kentleşme, doğal yüzeylerin yerini geçirimsiz yüzeylerin almasına neden oluyor ve bu durum yer altı suyu beslenme oranını azaltıyor. Böylece, yer altı suyu kaynaklarının yenilenmesi zorlaşıyor. Özellikle geçirimsiz yüzeyler nedeniyle yağmur sularının toprağa sızması engelleniyor, bu da zamanla yer altı suyu seviyelerinin düşmesine yol açıyor. Öte yandan, yer altı suyu kalitesi de bozuluyor; kent içindeki sıcaklık artışı buharlaşmayı artırarak hidrolik döngüyü olumsuz etkiliyor. Ne yazık ki bu durum, günümüzde birçok kentte gözlemleniyor" ifadelerini kullandı.

Türkiye'nin 3'üncü büyük şehri olan İzmir'in nüfus artışı, kentleşme, plansız tarımsal uygulamalar ve iklim değişikliği gibi nedenlerle hem yer üstü hem de yer altı suyu kaynakları açısından ciddi risk altında olduğunu söyleyen Prof. Dr. Baba, "Yağış yetersizliği nedeniyle barajlardaki su seviyeleri önemli ölçüde düştü, bazı barajlar neredeyse kuruma noktasına geldi. Eylül 2025 itibarıyla, İzmir'e içme suyu sağlayan Tahtalı Barajı'nın doluluk oranı yüzde 4,87 seviyesinde. Bu nedenle, İzmir genelinde içme ve kullanma suyunun yaklaşık yüzde 95'i yer altı suyu kaynaklarından karşılanıyor. Aşırı yer altı suyu çekimi, birçok alanda su seviyesi düşüşlerine neden oluyor. Özellikle kıyı bölgelerinde bu durum, tuzlanma riskini artırıyor. Tuzlanan sular doğrudan içme suyu olarak kullanılamaz. Yüksek tuzluluk içildiğinde sağlık açısından zararlı olabilir" açıklamalarında bulundu.

Prof. Dr. Baba, sözlerini şöyle sürdürdü: "Yer altı suyu tuzlandığında ise özellikle kıyı kentlerinde yaşayan nüfusun temiz içme suyu kaynakları azalır ve arıtma maliyetleri artar. Tuzlu suyla sulama yapıldığında toprakta tuzlulaşma meydana gelir. Bu durum bitki köklerinin su alımını engeller, ürün verimini düşürür ve zamanla tarım yapılamaz hale gelen arazilere yol açabilir. İzmir ilinde özellikle Menemen Ovası'nda bu sorun kritik düzeye ulaşabilir. Ayrıca tatlı su ekosistemleri, örneğin sulak alanlar tuzlanmadan olumsuz etkilenir. Tuzluluğa duyarlı bitki ve hayvan türleri yok olur, biyoçeşitlilik azalır. Kıyı sulak alanlarına tuzlu su girişinin artmasıyla da doğal denge bozulur. İzmir bu açıdan oldukça hassastır; kent, önemli kuş üreme ve göç yolları üzerinde yer alıyor. Buna ek olarak tuzlu su, borular ve altyapı sistemlerinde korozyona neden olur, bu da bakım ve yenileme maliyetlerini artırır."

Yağışın yetersiz olması durumunda yer altı suyu kaynaklarının, doğru ve etkin bir şekilde kullanılması gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Baba, "Yer altı suyu kaynaklarının potansiyeline ve çekim miktarlarına ilişkin somut çalışmaların yapılması önemlidir. Akiferlerin, yani su barındıran jeolojik yapıların, potansiyellerinin ortaya konması ve düzenli olarak izlenmesi gereklidir. İzmir'in en önemli su kaynaklarından biri Halkapınar, diğeri Menemen Ovası. Bu iki alanın kirlenmesinin en aza indirilmesine yönelik hızlı çalışmalar yapılmalı ve ihtiyaç halinde bu kaynaklardan belirli miktarda su temin edilebilmeli. Ayrıca, kentte bulunan bazı kaynakların tuzluluk değerleri görece daha düşük. Bu kaynaklar hızlı bir şekilde arıtılarak sisteme dahil edilebilir. Bunun dışında, arıtılmış atık suların daha ileri düzeyde arıtılarak tarımsal faaliyetlerde kullanılması son derece önemli. Orta vadede ise deniz suyunun arıtılması, bu suyun hem doğrudan kullanılması hem de yer altı suyu akiferlerine verilmesi planlanabilir. Sonuç olarak, yer altı suyu kaynaklarının etkin bir şekilde izlenmesi, akiferlerin hidrolik parametrelerinin dikkate alınması ve akiferleri kirletmeyecek acil önlemlerin alınması son derece önemli" dedi.